Şöyle bir istatistiğe rastladım dolanırken. Kimdir bu Norveç'teki ve Polonya'daki okur? VPN yanıltması olabilir mi acaba? Türkiye statlerini istemsizce ben şişiriyor olabilirim post editlerken, eskileri okurken, ama Avrupa?? <3 Yine de, son zamanlarda kim bu kadar ilgi gösterdi ki benim uzun süredir örümcek bağlattığım bloga? Bari bi yorum bıraksalardı be Günlük, katman katman gizem dolu şu an ortalık :)
Araştırma konusu - Cevaplanmalı! :)
Pazartesi, Mayıs 02, 2022
Hayırlı Beyranlaaağr! :) (Konu, konsept, akış yok; karmakarışık)
Şöyle bir istatistiğe rastladım dolanırken. Kimdir bu Norveç'teki ve Polonya'daki okur? VPN yanıltması olabilir mi acaba? Türkiye statlerini istemsizce ben şişiriyor olabilirim post editlerken, eskileri okurken, ama Avrupa?? <3 Yine de, son zamanlarda kim bu kadar ilgi gösterdi ki benim uzun süredir örümcek bağlattığım bloga? Bari bi yorum bıraksalardı be Günlük, katman katman gizem dolu şu an ortalık :)
Cumartesi, Nisan 30, 2022
Crawling in the dark
Hello cınıms Günlük,
Yıllar sonra, tükürdüğümü yalarcasına böyle dönmek filan eheuheuhe
Buraya her post atışımda olduğu gibi duygusal dengesizliklerin hüküm sürdüğü bir dönemdeyim, yine, yeniden.
Uzuuun süren işsizlik sürecinden sonra geçen yıl başladığım işime dair ne düşündüğümü artık ben de bilmiyorum. Son iki günde 40 saate yakın çalıştım. Çalıştım da, tek bir işi sonuca ulaştırabildim mi? Hayır. Kaydadeğer bir ilerleme gösterebildim mi? Yine hayır. Peki ben neden bu kadar çok çalışıyorum? Çünkü dünya devi şirketin sistemleri afedersin ama yarak gibi. Bir işi yapabilmek için kırk farklı sistem gezmek, gezerken de o anki işi akılda tutmak gerekiyor çünkü bu sistemlerin login bilgileri de birbirlerinden farklı çoğunlukla, ve kullanıcı olarak seçme şansımız yok; IT'den ne gelirse tamam ağam tamam paşam.
Özetle; iş tatmini yok.
Yıllar önce tanışıp, türlü şey yaşayıp ancak duygusal ilişki moduna birlikte girmekten götüm götüm kaçtığım insanlarla türlü nedenden bağları kırıp koparmıştım (haklılığımı tartışacak değiliz arkadaşlar, mütevazılığımı sorgulamayın çünkü mükemmelim dlfghdfh). Aklıma düşen birkaç isimle tesadüfen sosyal medyada karşılaşmamız bi ilginç. Sanki google ve mahdumları aklımızdan geçenleri okuyup bulduruyo bizleri birbirimize. Eğer bu model çalışıyorsa neden aradığımız "ultimate" insanı bulamıyoruz ki bir türlü? İsviçreli bilim insanlarını işlerini doğrudüzgün yapmaya davet ediyorum. SGKları yatıyo di mi? Ses çıkarmasınlar, çalışsınlar.
Zoraki geyik de baydı, bir çok şey gibi. Galiba tahammülün eseri bile kalmadı içlerimizde. Armut piş ağzıma düşçülük de değil bu; ödeyeceğimiz bedeli bilmek görmek istiyoruz daha demodan bile önce.
Yıllarca süren mutlak yalnızlığın getirdiği açlıkla eşzamanlı yazıştığım yine bir dünya adam var. Oynamıyorum, kendim gibiyim hepsine karşı. Ama bedenimden çıkıp kendime dış gözle bakınca şunu çok net görebiliyorum: Eskiye kıyasla çok daha dürüst ve açıksözlüyüm insanlara karşı.
C evlenmiş, hem de bir kadınla. Ben adamı gay biliyordum, adam biseksüel çıktı arkadaşlar. Şaşkınlığımı dile getirdiğimde de "bifobik olduğunu bilmiyodum" diye şakayla ve ironiyle karışık bi laf soktu da mevzu o değil; ben gerçekten C'nin gay olduğunu sanıyordum.
"Kahve içelim bir akşam" diye sözleştik. Buluştuğumuzda bana yürümesi ve yavşaması çok olası. Ama adamın başı bağlı. Başı bağlı bir adamla bir şey yaşamam doğru değil. Evet, evlilik onun evliliği, ama bunu bile bile daha önce tecrübe edip hiç hoşlanmadığım hisleri bir başkasına yaşatmak da bana yakışmaz. Ola ki rotadan saparsa, karşı koymam lazım.
Veya belki de hiç görüşmemeliyim, bilmiyorum. Ama en azından bir kere görsem, iyi gelir, eminim. Hislerimin yokluğunu bu yolla teyit edebilirsem sonrasında arkadaş bile olabiliriz belki. Neticede geçmiş paylaşımlarımız hem cinsel düzeydeydi. Çünkü C'nin bana duyduğu yoğun isteğe rağmen ben C'ye hazır değildim ve ona güvenmiyordum.
Bir insanın gözlerine bakınca "Bu boynuzu takar" dersiniz ya, öyleydi benim için C. Hem ona güvenmiyordum; hem de ben bir ilişki yaşamaya hazır olgunluğa erişmemiştim. Çünkü biliyordum ki C ile başlasak, bitecekti bir sebepten. Ama ben C'yi kaybetmek istemiyordum. Fuckbuddy sıfatıyla da olsa hayatımda olmalıydı.
Günümüze geldiğimizde; C ile hiçbir bok olamadık. Fuckbuddylik kaç sene önce bitti. İletişimi bile koparıp fırlattık. Bu akşam beni takip edip mesaj atması falan bu açıdan bakınca hem iyi hissettirdi hem de garip geldi. Neticede şu an kaybedeceğimiz pek bir şey yok birbirimize dair; çünkü zaten yıllar önce birbirimizi kaybettik bir kere.
Of neler diyorum?! ADAM EVLİ LAN! Kır kıçını otur Günlük, sana yükselen adamlardan kendine en yakın bulduğun üçüyle datee çıkıp aralarından en içselleştirebildiğinle sürdür işte.
İyi bir mühendisin yaşayacağı ilişki başka ne ve nasıl olur ki?
Perşembe, Nisan 28, 2022
Unpleasant
Hi Günlük,
Bugüne dek her yıkılışımda, her yıkılış sonrası dirilişimde burada aldım soluğu. Bu defa biraz daha farklı sanırım. Drama yok, en azından öyle sanıyorum.
Son duygusal birlikteliğimden bu yana 7 yıl, son cinsel birlikteliğimden bu yana neredeyse 3 yıl geçti. Mümkün olmayışlarının türlü sebepleri var, ama hiç oraya girmeyi düşünmüyorum.
Geçen 7 seneye kısaca göz gezdirelim bakalım. Initiallardan yürümeyi seviyorum sanırım; buyursunlar:
AA: Senden ayrılmak, özsaygıya dair aldığım en doğru kararmış; keşke daha önce uyansaymışım o kabustan.
HT: Gizliliğe dair bir dünya martaval okuduktan sonra aramızdaki şey başlamadan bittiğinde tıpkı doğum günüme “çalışmaktan geç kaldığındaki” gibi soluğu bir başkasının koynunda almakla kalmayıp bana, bedenime, alışkanlıklarıma dair ne varsa gidip sağda solda anlatmışsın tanımadığım, tanımadığın insanlara. Neden bu kadar saygısızsın kısmını geçiyorum, başına ne geldi de bu kadar kötü bi insan olabildin? Hayatta mutluluğu yaşaman çok ama çok zor. Affetmedim; affetmeyi düşünmüyorum, ama eskisi gibi içim bi tuhaf olmuyo aklıma geldiğinde.
EB: Keşke hikaye 15 sene önce bittiği yerde kalsaydı. Keşke arkadaşça görüşmeye karar vermeseydik. Keşke “arkadaşça” düzenlediğimiz o ev partisine fuckbuddyni davet etmeseydin. Keşke bir sonraki partiye dateimi davet ettiğim için ortalığı yıkıp insanlara saldırmasaydın. Keşke, sana ne kadar kötü geldiğini bile bile kendini uyuşturucu maddelere bırakmasaydın. Hayatımdan çıktığına mutluyum.
CB: Sanırım hayatımda ilk defa kartlarım bu kadar cesurca açıktı, korkmuyordum hiç. Bu kurduğum iletişime de yansımıştı. Karşılıklı çekincelerimizi dile getirdiğimizde gözlemlerimin o güne dek doğru olduğunu, ama artık oturaklı şeyler yaşamak istediğini söylemiştin. Oysa günübirlik de olsa ben hazırdım; yeter ki oynama! Bitirirken yaptığın saygısızlığa bana yakışmayacak bir karşılık verdim; ama yapmasam içimde kalır beni yerdi. İyi ki yapmışım, iyi ki o geceyi sana zehir etmişim. Hayata dair sıfır maliyetli bir eğitim verdim sana ama anlayabileceğini düşünmüyorum pek.
S: Gerçek olamayacak kadar iyisin! İstemsizce “Eveet bunun eksiği gediği nerede acaba” diye düşünmekten alamıyorum kendimi. Zamanla çıkacaktır ortaya.
ÖÖ: Geçen 10 senelik tanışıklığın hatrına sanki daha açık iletişim kurmalıymışız gibi geliyor, üstelik geçmiş zamanda benzer anlarda birbirimizden etkilendiğimizi ama “arkadaşça” görüşme güdüsüne gölge düşürmemek için renk vermediğimizi yakın zamanda itiraf ettiğimizi düşününce. Kaybedecek bir şeyimiz yok, neticede yıllardır görüşmüyorduk. Her nasıl mutlu olacaksan aynen devam; ama bana yıllardır tasvirlediğin mutluluğa bu kafayla ulaşman neredeyse imkansız.
Hala okuyan kaldıysa bi yorum patlatsın da bilelim, di mi? :)
Sevgiler
G.A
Cumartesi, Mart 26, 2016
tanıyamazsın beni
Hayatımda ikinci kez aşık oldum, ikinci kez fena tökezledim çünkü yine hazırlıksız anımda yakalanıp terkedildim. Bira, şarap ve rakıyla, gıda olmadan, yaşamayı öğrendim. Spor yaparak fazla kiloları verip şımarmayı, sonra depresyona girince o kiloları geri alıp özgüvenimi kaybetmeyi öğrendim. Yeni tanıştığım insanlara bardak çay poşetiymişçesine "bir kullanımlık" muamelesi yapmayı, ağlayıp zırlayanın gözünün içine baka baka yalan söylemeyi öğrendim. İçim parçalanıp dökülürken sosyal ve profesyonel çevrelerde sanki amına kodumunun her şeyi mükemmelmişçesine hava atmayı, mutlu görünmeyi öğrendim. Yaşadığım mutluluğun sarhoşluğuyla yine hayatımın merkezine koyduğum adamın sessiz sedasız, ama acıtarak, kanatarak, kanırtarak çekip gidişine susmayı öğrendim. En korktuğum şey başıma geldi; hissetmemeyi öğrendim. Kazandığım tüm parayı alkole ve sigaraya verdikten sonra ay sonunu nasıl getireceğimi çok iyi öğrendim. Özel hayatımdaki hüsranın hırsını işimden çıkarmayı, olmaz işlerin olurunu yapıp sunmayı öğrendim.
Ama bu da yetmedi, ekip olarak hepimizi işten attılar. Aldığım dondurma kaymak tazminatla uzun süredir istediklerimi alabileceğimi ve yapabileceğimi öğrendim. Sonunda parasızlık olsa da yapmalıydım çünkü.
Geldiğim noktada hissedemiyorum. İstesem de olmuyor. Hoş, hiç birilerini tanımaya, sormaya, cevaplamaya, zaman geçirmeye de mecalim yok. Üç beş sevdiğim insan var çevremde, onların varlığıyla avunuyorum. Yenilere yer ayıramıyorum. Hepimiz kırgınız, hepimiz mutsuzuz, hepimiz düzgün bir ilişki istiyoruz; ama kimsenin kimseye tahammülü ve eyvallahı yok. Zarar görmemek için yalnızlıklarımıza sıkı sıkıya sarılıp hayatlarımıza devam ediyoruz.
Alışveriş yapmaya bayılan ben, mağazalara filan girmek istemiyorum. Her şeyim var, daha fazlasına ihtiyacım yok. Elimdekileri azaltmanın peşindeyim bir yandan. Ama içimde felaket bir alışveriş dürtüsü var. "Git bi şeyler al." çığlıkları atıyo sürekli orospu. Ameliyat bandıyla dudaklarını bantlayıp susturasım var.
Kısaca yazışalım, uygunsak buluşalım evlerden birinde. Sevişelim. Çığlıklar içinde orgazm olalım. Ama lütfen, duş dahi almadan, adlarımızı ve telefon numaralarımızı bile öğrenmeden siktir olup gidelim. İstemiyorum kimseyi tanımayı. Tahammülüm yok kimseye; dediğim gibi eyvallahım da.
Pazar, Eylül 20, 2015
naber pampa yea? vol1
Bu sürede neler oldu neler. Rewind and replay postunda bahsettiğim "O" ile modern bozuşma yaşadık. Ancak ipleri koparmadık.
Uzun süre görüşmeyip geçen yıl Kasım ayında geçmiş yılların hatrına birlikte zaman geçirmek adına Tünel'de bunun çok sevdiği bir restorana gittik. Araba kullandığı için şişenin çoğunu bana içirdi. Her ne kadar "Ayık kalacaksın Günlük! Sarhoş olmak şöyle dursun, çakırkeyif dahi olursan senin çükünü koparırım oğlum! Bilincini kaybetmeyeceksin "O"nun karşısında." desem de olmadı. Neyse bu evine doğru yol almaya başladı mekandan çıkıp ayaküstü yarım saat havadan sudan konuşmamızdan sonra. O geceye dair bildiğim bir şey varsa o da birbirimizin gözlerinde umudu arıyor oluşumuzdu. "Bizden cacık olur mu?" sorusunu soruyorduk konuşmadan, içimizde fırtınalar kopararak. Kimsenin diğerine yakınlaşmaya cesareti yok, ikimiz de birbirimizden bekliyorduk. Hiç kimse hamlede bulunmadı. Yanak yanağa öpüşür gibi yapıp ayrıldık.
Komşumun oralarda olduğunu öğrendim. Mesafe fazla ya, hesapta gecenin sonunda buluşup tek araba evlere dönmek var. Saldım kendimi Tektekçi'nin alkol kokan ellerine, bıraktım.
Ben: Şey pardon, bana en büyük boy Hayvan getirir misin?
Garson: (Gözleri yerinden fırlayarak) Emin misin? Bak içinde dünya kadar alkol var, pahalı da. Daha ağırdan kafa yapacak daha ekonomik şeyler getirebilirim istersen.
B: Yok yok, Hayvan olsun. Balyoz etkisi yaratır, iyi gelir bana. Sürünmeye ihtiyacım var bu gece.
G: (Gülerek) Te allaam, tamam tamam.
İçmeye başladım, bir yandan manyak gibi kendi kendime dans ediyorum sokağın ortasında. Mekana gelen istisnasız herkes en az bir arkadaşıyla birlikte. Ancak ben, tek başıma. Weirdoluğum buradan net anlaşılabilir. Zaten, böyle yerlere benden başka kaç kişi yalnız gidiyor ve eğleniyordur ki?
Daha şişeden çeyrek içmeden meyveler bitti, düşün ki o kadar acı, o kadar yakıp kavuruyor içimi.
Şişenin yarısına geldiğimde bitiktim, net. Duvarlara tutunarak tuvaleti bulabildim. İşedim, çıktım. Neyse ki komşum da arkadaşlarıyla o arada oldukları mekandan çıkmış, olduğum yere doğru geliyormuş. "İyi bari Günlük, fırla sen de" dedim, ama ne fırlamak! Yerdeki taşları öpüjeeam neredeyse! Ayakta duramıyorum. Yürürken yalpalıyorum. Arada bi kaptırıp bi tarafa doğru üç beş adım atıyorum. Sonra kafamı güçbela kaldırıp diğer tarafa atıyor ve biraz da o tarafa doğru üç beş adım yalpalıyorum. Zig zag çize çize Galatasaray Lisesi'nin önüne geldim. Kapıya sırtımı verip beklemeye koyuldum "Tamam Günlükçüm, kasma daha fazla." diyerek.
Hiç tanımadığım biri atladı önüme "Ahaaa dostum sen beni hatırlayacak mısın acaba ya?" derken sol kolunu omzuma atıp. Herhalde satıcı falan da beni sarhoş gördü de kakalayıp para kazanmak için ayak çekiyor diye düşündüm, öyle ya, olduğum yer İstanbul a.k.a. kurtlar sofrası.
Neyse o arada kafamı çevirdim, Ümit! "Vaaaay sen nerelerdesin yaşıyo musun yea ehe öehöehh olum çok zaman oldu yeaaa vay amınaki olum çok özlemişim yaaaa" tınılarında özlem giderdik. Sonra arkadaşlarının yanına gönderdim onu. Neyse ki komşum da hemen geldi. Komşumun adı Berk.
Arabayla yola çıktık. Önce arabadaki tek kızı evine bırakıcaz, sonra Berk ve Berk'in benden hallice sarhoş kankası ile birlikte evlerin yolunu tutucaz. Kilometrelerce yolu sorunsuz, sohbet ede ede, bi yandan dans ettiğimi sanarak gittim de, eve varmamıza bir kaç km kala neden kustum? Özellikle kusarsam diye istediğim poşeti tutturamayıp neden Berk'in trençkotuna kustum? Neden Berk'in kankasının şemsiyesinin üzerine doğru kustum? Tüm bu sorular sır perdesinin ardında hala :D
Neyse, Berk evime sağsalim getirip yatırdı beni yatağımda, ben sürekli "Oğlum çok mahçup oldum sana ya, nasıl telafi ederim bunu bilmiyorum." diye sayıklarken.
O mu? Ona geleceğiz elbet. Tabii ki geleceğiz! :-)