Salı, Mart 13, 2012

I'm like a gay gone wild, a good gay gone wild.

Chimera by Snakadaktal on Grooveshark

Bu boşluk... O kadar büyük geliyor ki çoğu zaman. Kendi yarattığım, içinde kaybolduğum kendi boşluğum, öz eserim, benden bi parça, beni yutan yok eden parçam.

Amaçsızım, isteksizim, hareketsizim, tutarsızım.

Sağda solda aklıma ne cümleler geliyor, ama blog başına geçince unutuyorum istisnasız hepsini de. Baştan sona spontan yazıyorum artık. Cümlelerim kuru, yavan. Boşluğum onları da yutuyor.

İstemiyorum. Hiçbi şey istemiyorum. Sadece eve gelince yemekten sonra uykum gelsin ve sızayım. Ama hiç de öyle olmuyor. Günlük ortalama 3,5-4 saat uykuyla akşamı ediyorum. Yemek ye, belki duş al, bi film izle, tatlı niyetine bi kaç lokma bi şey atıştır, youtube'da kaybol, last.fm'de yit git, gece 2de uyu. Olağan rutinim bu olmaya başladı. Uykusuzluktan iflas etmek üzereyim ama geceleri yatağa girmek istemiyorum sanırım. Tek kişilik yatağımın soğukluğundan nefret ediyorum.

100. takipçim, postlaaar önce bahsettiğim sürpriz hediye seni vurdu :) Belki biraz gecikecek eline ulaşması, ama piyango sana vurdu bebişim: olmadigitti. Bu sebeptendir ki e-mailime ulaşmalısın uygun bi zamanda. Kim olduğunu bilmiyorum, hatta blogunu dahi okumadım henüz. Ama zaman içinde gerçekleşebilecek şeyler bunlar bence.

And me? I think I finally understand what Kneller was trying to say. It only happens if it doesn't matter. It comes without effort.

Maybe Eugene's right. Maybe I only get stuck on boys I don't have a chance of being with.

Sonra, "Yok." dersin, "İstemiyorum." dersin. Birileri gelip aklını çeler. Sonra da geldiği hızla s*ktir olur gider. Maksadını aşmıştır çünkü çoktan. Çetrefilli oyunlar peşindedir. Ve sen o cümlenin en kenarda köşede kalmış nesnesisindir aslında; seni çıkarınca cümlenin anlamında gram oynama olmaz. Ama sen hala kendine, anlam katabileceğin bi cümle arar durursun, ararsın, durursun, duramazsın.

Bencilliğin üst sınırlarına doğru yol alıyorum kendinden emin adımlarla.

Geçen Cuma akşamı arkadaşlarımın zorlamasıyla (zorlamak: yaka paça sürüklemek) İzmir'deki yegane gay barla münasebete girdim sonunda evet. Daha kapıdayken salçalanıldım. İçeri girdikten sonra birileri sürttürdü durdu, sonra densizin teki benle tanışmak istedi yüzsüz tavırlarla, arkadaşım araya girip "O benle birlikte hadi uza defol." dedi ama eleman yüzsüzlüğün dibine vurmuş olmalı ki "Sorun değil grup da takılabiliriz." dedi. Arkadaşım temelli dellendi tabi. Sonra arkadaşımın güya arkadaşı başka biri benden hoşlanmış, ona söylemiş, arkadaşım da bana söyledi. Ben de "Tanışabiliriz tabi ki ehuehu." yapınca bi anda ellerimiz bi başkası tarafından tokalaştırıldı böyle bi. Gece boyunca eğlenmeyi planlıyodum ama hani japon pazarı tadında yerlerden çok hoş bi şey almışındır ve üstündeki zortirik etiketi çıkarmak istersin ama öyle güçlü bi yapıştırıcı kullanmışlardır ki etiket yok olur ama yapıştırıcısı hala gıbık gıbık orda duruyodur, öyle yapıştı çocuk da bana. Gece sonuna kadar da düşmedi yakamdan.

İki ayrı insan da ayrı zamanlarda bana dayadılar durdular böyle. Biri sözümona dans ederek sürttürdü durdu. Diğerinde ise ben dans etmeye çalışıyodum cüzdanı kaptırmamak maksadıyla sağ elim arka cebimdeyken. Abinin teki malı kaldırmış, avcuma bırakıverdi eşofmanının üstünden. İrkildim böyle bi, arkama dönüp bakmadan kaçtım gittim. Hırlı kumaş olduğumdan değil; istemiyorum abi! Kafayı çekip dans ederek eğlenmekten başka hiçbi şey istemiyorum.

Tuvalete paspas niyetine diktikleri çirkef kadınsa tuvaleti her kullanışımda benden para istedi durdu. Bi seferinde arkamdan koştu geldi "Sen para vermedin ya delikanlı." diyerek. "Vermicem çünkü vermem gerekmiyo." dedim. "E güvenliği çağırayım da gör sen." dedi. "Git çağır gelsin bakalım." dedim, götü yemedi tabi ehuehu. Mekanın parlayan yıldızıydım desem yeridir. 7 yıldır gitmeyi reddediyodum ya, içerdeki kimse tanıdık gelmedi bu yüzden. Haliyle de "Sen yenisin galiba." muhabbeti çekenler çok oldu. Aman olsun, bi kere gittik işte lanet yere. Bi daha da şehir dışından bi arkadaşım bişiyim geldiğinde eğlenmek için gidilir, o kadar. Lanedolsun öhühü.

Sonra, bu sabah trene bindim. üç-beş koltuk ilerde yüzü bana dönük oturan bi eleman. Açık kumral, keli hafif çıkmış, çatal çene, kirli sakal, ela göz, buğday yanığı ten, kıvır kıvır saçlar. Uyuyodu sözde, uyandı. Göz göze geldik, gülümsedi bu böyle alenen. Ben heralde birine benzetti dedim bozuntuya vermedim. Sonra baktım, zaman içinde ne zaman göz göze gelsek bu bana gülümsüyo böyle sıcak sıcak. Bi yandan kimseye bi şey çaktırmamaya çalışıyorum, bi yandan gülümsemeye çalışıyorum. Bi de hani bana gülümsediğini de anlayamıyorum, arkama bakıp duruyorum "Tanıdık birine gülümsüyo galiba ya." diye. Yok, bana gülümsüyodu alenen. Gülümsemeye çalıştım ben de çünkü çok sıcak bakıyodu ve gülümsüyodu ya. Böyle yol boyu bakışıp gülümsedik durduk. Hayal ettiğim şey gerçek oluyodu ve ben inanamıyodum. Sonra ara duraklardan birine gelirken ayaklandı bu yanındaki adamla birlikte. İlk başta arkadaşı sanmıştım ama değilmiş. Yanımdan geçerken hiç bana bakmadı. İşkillendim tabi. İnmeme daha 20 dk olmasına rağmen fırladım koştum kapıya doğru. Orda benim bindiğim istasyondan binen başka bi salakla sohbet ediyodu ayaküstü. Sanırım gülümsediği insan da ben değildim, oydu. Bilmiyorum. Umarım yarın yine denk geliriz eğer bana gülümsediyse de anlarım kime olduğunu. Ayakta gelmek pahasına onu arıcam yarın vagonun iki kompartımanında da. Shame, diğer vagonlara geçemiyorum içeriden. Yoksa onu bulup başına dikilene kadar ordan oraya koşturur dururdum. Neyse, birbirimizin kaderindeysek (bkz: sıkıştığın yerde topu kadere atmak) zaten denk geliriz, di mi? Bence di. (bkz: çaresizlik çoh kötü, kaka bişiy)

Böyle işte, dumansız hava sahasında yaşamak da çohzel bişiy. Mutlu değilim aslında ama mutluymuşum gibi davranmayı öğrenmeye çalışıyorum.