Salı, Aralık 14, 2010

kalp kalbe karşı

ilişkimin başından beri hazırlayageldiğim sürprizlerin çoğunu sevgilime sunmadım. ama bugün bi şey dürttü, excel başına geçtim, yine bi şeyler yazıp çiziyodum sevgilim için (ki bu excel dosyası da bi hayli kabarık, worksheetlerin hiçbiri ekrana sığmadığı gibi aradığımı bulmakta da baya zorlanıyorum), hadi bi arayayım sesini duyayım dedim, aradım, 3 desperate housegay modunda örgüye başlamışlar evin içinde. ilk başta nasıl ördüğünü ettiğini anlattı, renkleri sordum, gözümün önüne güzel bi şey geldi böyle, sonra laf arasında atkıyı benim için ördüğünü ima etti, anlamazlıktan geldim, sonra bi çeşit laf oyunuyla anlattı, ben de daha fazla sürdürmiyim dedim, ama ciddi ciddi hiç beklemediğim bi sürprizdi bu, hele ki el işi konusunda yeteneği olmadığını iddia eden sevgilimden gelmesi apayrı bi mutluluk verdi bana, çünkü 7 ay 22 gündür kendi elinden çıkacak olan bi sürprizi bekliyodum. beklediğime de değdi hani, nasıl mutluyum anlatamam şu an. atkı bitince sevgilimden alıp kullanmasına kullanıcam ama annemlere ne derim onu bilmiyorum :) "jeremy bana atkı örmüş" desem bön bön yüzüme bakar ve durumu çakozlar. ama gül örmüş olabilir mesela bu atkıyı bana, veya ne bileyim bi başka dişi arkadaşım, o tepki toplamaz sanırım :)

off içim içime sığmıyo, mutluluğumu kelimelere dökemiyorum, hepsi bu :)

Çarşamba, Kasım 17, 2010

Inspiration

Popüler kültürü reddediyorum. Yeni çıkmış filmleri izlemekten, sanatçıları dinlemekten kaçınıyorum büyük bir özenle. Sağda solda ayyuka çıkarılmış konuşmalara karşı nefret besliyorum içimde. Gün geliyor, aradan bazen bir kaç ay geçiyor, bazense bir kaç yıl, ve ben ilgili materyali plansız ve umulmadık bir anda mercek altına alıyorum. Belki başkalarının düşüncelerinden etkilenmemek için, bilmiyorum. Ama tadına böyle varıyorum.

Açık konuşmak gerekirse gıcık oluyorum "Bana yalan söylediler"i her kasetçinin hoparlöründe dinlerken veya "Remember, remember, the fifth of November" repliklerini duyduğumda. İnsanların hep bir ağızdan aynı şeyleri konuşması, akın akın konser alanlarına veya sinemalara akın edip aynı etkinliğe katılması sinirlerimi hoplatıyor. Bu ne tüketicilik? Bu ne olsun-bitsincilik? Arkanızdan atlı mı kovalıyor yahu? Her şey acele, her şey anlık.

Oysa bir kaç gün sonra bir arkadaşım çıksa "The Kite Runner'daki bilmemne sahnesi ne etkileyiciydi yahu" veya "Issız Adam'ın bilmem neresini izlerken hüngür hüngür ağlamıştım biliyo musun?" dese, ne muhteşem olur. Etkinliklerin değerlerini gişe hasılatı olarak göremedim hiçbir zaman. Bence gerçek değerleri zaman geçtikçe hala adlarından söz ettirmeleriyle ortaya çıkıyor. Ha "Brokeback Mountain" hala gözümde sıfır, o ayrı :)

Popülizmden ve tüketimden nefret ediyorum, nefret!

Cumartesi, Kasım 06, 2010

Ne zaman bu hale geldik biz? Ne zamandan beri ilgisizsin bana karşı? Ne zamandan beri telefonu kapatırken "Görüşürüz." demeye başladın bana, sanki bi arkadaşına söylermiş gibi, eskiden söylemiyoken?

Görüşebileceğimiz zamanımız bile kısıtlıyken ve ben senin müsait olduğun zamanları bilmiyoken, müsait olduğunu umduğum saatte sen benle iki kelime konuşup "Görüşürüz." diyerek telefonu kapatıyorken, ben nasıl gelecek hayali kurabilirim ki?

Kırgınım, çok hem de. Çok kızgınım. Sen çok üstüme gelmedikçe tepki de vermiyorum. Duyarsız gibi görünüyor olmam, bunları düşünmediğim ve farketmediğim anlamına gelmiyor ne yazık ki.

İçinde bi şeylerin sekteye uğradığı çok açık. Keşke karşıma çıkıp içindekileri birer birer dürüstçe anlatabilsen. Ayrılmak mı istiyosun? Tamam. Sıkıldın mı? Mümkündür. Çok mu bunaldın? (Görünürde belirsizlik hakim olsa da koşullar iyiye gidiyoken neyden bunaldıysan artık.) Olur.

Sen seç, her neyi istiyosan...

Çarşamba, Kasım 03, 2010

belirsizlik durumu

iyi gidiyosun, doğru yoldasın. hep böyle devam et, olur mu??? aramamaya, ilgisiz davranmaya devam et. elbet bi gün çatlar sabır taşım ve haberin olsun, o gün artan ivmeyle yaklaşıyo!

Salı, Ekim 12, 2010

olağan haller-1

sanırım depresyondayım ve artık bundan eminim. güzel geçen bir kaç günden sonra yine melankoliğim, içime kapanığım, sessizim, asosyalim, verimsizim, düşünceliyim, uykusuzum, düzensizim. kendi kendine teşhis koymayı seven bi ulusun bireyi olarak diyorum ki, BEN DEPRESYONDAYIM.

Cuma, Ekim 08, 2010

somebody stop me

başlığa aldanmamak gerek, aslında pek bi gönüllüyüm bugünlerde yazmaya. ama özel hayatımdan, ama hoşuma giden bir kaç olay veya objeden, ama siyasetten... fikirlerini bilmediğim biriyle karşı karşıya gelip tatlı sohbet eşliğinde paylaşsam da olur aslında, ama ben buraya yazmayı daha uygun görüyorum saat itibariyle. sıçtın mavisini beklerken belki dişe dokunur şeyler çıkar.

bi ara albüm toplamalıyım, bu akşam bi arkadaşımla birlikte müzik dinlerken karar verdim buna. o da destekledi. ben söylemiyorum tabi ki, yazmıyorum da. ama vurucu bi tema altında toplanası öyle şarkılar var ki elimde nıhaha yükledikten sonra indirenlerin vay haline! bi nevi tuzak olacak aslında bu, özellikle çalışan kesimi bloguma yönlendirip self-destructive hislerini ateşlicem, sonra onlar intihar edip ölünce de yerlerine açılan pozisyonlara ben başvurcam. :) öhm, saçmalamadan devam edeyim.

hava da ne pis soğudu be. hani bundan 1 ay kadar önce sıcaktan ten tene değemezken şu an götüm donuyo. pencere açık uyumak imkansız hale geldi rüzgardan. ne bileyim, gündüz vakti bile tek pencere açıkken dahi odamın içi gayet serin. buna karşılık yazın cavcav sıcağında dahi daha temiz, daha verimli performans sergileyen bilgisayarım şu serin havada ısınıp ısınıp kapanmaya başladı. dümbük & dandik! çünkü hp compaq. bundan önceki laptopım bile bundan 1001 kat iyiydi be. hani yavaştı falan ama en azından zırt pırt ısınıp kapanması yoktu her ikisi de bozuk fanlarıyla aynı koşullarda kapışmalarına rağmen.

sigaranın da amına koydum, hayatımın da, dişlerimin de, beynimin de, psikolojimin de, cüzdanımın da, bilgisayarımın da. el attığım ne varsa çürüyo, bozuluyo. halka kızına falan da dokunmadım ki bu kadar uğursuzlaşsın elim. sahi, ne bok oluyo bana?

psikiyatrik tedavi gören çok yakın bi arkadaşım gibi ben de ilaçları çekip deliksiz, temiz uyumak istiyorum gün boyu. gerçi geceleri uyuyamadığımdan mı bilmiyorum, annem beni olur olmaz uyandırmasa gayet günde 10-12 saate çıkabilecek durumdayım uykuda şu aralar. sıkıldım. çok sıkıldım. bunaldım her şeyden. bugün bi arkadaşıma canımı sıkan şeyleri yazdım. böyle sıralarsan daha çok canını sıkar ama görmezden gelmeye çalış biraz dedi. ben de hadi o zaman ben intihara gidiyorum dönücem eyvallah dedim kapadım pencereyi. noluyo bana?

sıçtın mavisini beklerken

uykusuzluk zor iş. vallahi. saat 5:18 ve benim 9:30daki treni yakalayabilmem için 8 gibi uyanmam gerekiyo. ama şu saatten sonra uykum da gelse uyanamam. trende sızarım artık da umarım gara vardığımızda uyanıp trenden inebilirim, yoksa trenlerin çekildiği yere giderim artık :) şeytan diyo bas evden çık 6daki trene yetiş diye, ama o zaman evdekilere ne derim "sen bu saatte kimin evine gidiyosun?" sorusunu sormaları da fazlasıyla muhtemel.

bok yediğinden başı ağrır bazılarının demiştim geçen sene aşağı yukarı bu zamanlar. bok yediğimden başım ağrıdı benim de. hatta henüz tam ağrımadı. ama uykumu kaçırıp zihnimde sürekli yer işgal etmesi, beni tepkisiz bi moron haline getirmesi açıklanamaz cinsten. ailem henüz farketmedi, ama farkederlerse işte o zaman savaşı başlatır kıyameti koparırız evde :)

bu yediğim bok yüzünden tam 26 saattir ne kendimi biliyorum, ne gittiğimi geldiğimi, ne yediğimi içtiğimi, ne söylediğimi, ne düşündüğümü, ne sevdiceğimi. "bu denli can sıkıcı ne olabilir ki?" diye düşünmek gerek böyle bi durumda, ancak hangi yolu seçersem seçeyim ucu açık boktan bi görüntü karşıma geliyo. uzatmayayım, sanırım uyanığım diye geçinen ben dolandırıldım.

sıçtın mavisini bekliyorum, uykum o zaman gelir herhalde.

Perşembe, Ekim 07, 2010

Günlük'e neler oluyor?

hande yener, kepaze, rezil-i rüsva, üç kuruş para için canını satacağını açıkça ortaya koyan şuursuz, senden çaldım başlığı. git müzik yapmayı öğren önce kenar mahalle bakkalı şarkıcısı seni! eskiden de aman aman elektronik müzik yapıyodun sanki.. iki sample'ı üstüste koyup bi de fiyakalı melodi çekerek öttürüyodun "sabaha kadar düdükler beni romiyoğ romiyoğ" diye. yıkıl karşımdan, gözüm görmesin, kulağım duymasın seni! ben yine düş bozumu'nu, kim bilebilir aşkı'yı, apayrı'yı, kurtar beni'yi, deri eldiven'i ve hey çocuk'u dinlerim kendimce, yeter ki sen müzik piyasasından uzaklaş!

son bi kaç haftadır bi haller oluyo bana. zamanında uğruna sevgili üstüne sifon çektiren oyunları siteleri bırakıp apayrı arayışlara ve alışkanlıklara yöneldim şu ara. Bileklik yapmaya yine devam, sticker ve kitap ayracı tasarlamaya mütemadiyen devam. sonu neye varır onu bilmiyorum henüz ama bi kaç sene içinde kermes misali derya baykaldanlıklı bi sergi açarsam hiç şaşırmam.
in derya we trust! <3

sıkılmaya başladım bi çok detaydan. somut olanları da batıyor soyut olanları da. hepsi değil tabii ki, bazıları. mesela az önce bahsettiğim facebook oyunlarını sildim engelledim, o oyunlar yüzünden listeme eklediklerimi de sildim attım. efendime söyleyeyim, msnde ve telefon rehberlerinde çok sıkı temizliğe giriştim, odamdaki eşyalardan kurtulmak gibi bi misyon yüklendim kendime. bunun yanında çevremdeki insanları mutlu kılacak ufak tefek hediyecikler tasarlamakla meşgulüm. şu ana dek tepkiler oldukça iyiydi, bundan sonrakiler nasıl olacak bilmiyorum haliyle. bakalım, bekleyelim, görelim :)

bunları yazıyorum ama aslında hayatımın oturduğu herhangi bi düzen bi şey yok hani. hala askere başvurmadım; üstüne bi de tecil ettirdim, tecil hakkımın son gününe kadar. iş aramıyorum, film izlemiyorum, param hala yok, ailemle didişmeyi bıraktım ki onlar da bana çatıp çatıp kaçmaktan yorulmuşlar belli ki. tepkisiz, kendi halimde mallar malı bi hayat sürüyorum şu ara. nereye kadar böyle gider onu da bilmiyom ki amına koyim.

iş güç olmasın, gündüz evimi süpüriyim yemeğimi yapıyım, koyıyım bi film karşısına geçip izlerken bileklik veya fimo falan yapayım, akşamüstü sevgilim eve geldiğinde ona gülücükler saçayım, yemek yiyip sevişelim, uyuyalım, uyanalım, ona sürpriz kahvaltı hazırlayayım falan.. gitgide ev hanımı moduna geçtim ben yok. uzun süredir diyorum, "ben hobilerimle uğraşayım devlet bana maaş bağlasın" diye. keşke gerçek olsa. :(

keşke hayal aleminden gerçekliğe insem bütünümle. benden bi bok olmaz ya, neyse.

Pazartesi, Ekim 04, 2010

uykusuz her gece

Bir anda nasıl beynime düştü o fikir de gerçekleşmesi için adımlar attım inan bilmiyorum. Önce ailemden izin aldım, sonra seni davet ettim eve. Sen de -doğal olarak- şaşkınlıkla "Tamam" dedin. Geleceğin gece 45 dk uyuyabildim heyecandan, her ne kadar sen buna pek inanır gibi gözükmesen de. :) Geldiğin günün gecesi malum, fazla uyuyamadık. Ertesi gece, yani geçtiğimiz gece uyudum bi miktar, ama yine de yorgun ve halsizim.

Hayal ettiğim biçimiyle daha farklıydı birlikte benim evimde geçireceğimiz zaman, daha bi güzeldi. Uykusuzluk yüzünden sekteye uğrar gibi oldu. Keşke o kadar uykusuz kalmasaydım, keşke daha anlamlı geçirebilseydik bu zamanı, çünkü geçmiş zamanımın bir yana, bu 1 gece + 2 gündüze fazlaca anlam yükledim sanırım. Ha yine de muhteşemdi, o ayrı. :) Off saçmalamaya başladım sanırım, mutluyum.

Cuma, Ekim 01, 2010

untitled



Sanırım boşalalı 1 saat falan oldu, taş çatlasın 2 saat. Ama şu an yanımda olmanı öyle istiyorum ki, çıplak bedenlerimizin sen kokan çarşafın üstünde yanyana dizilip birbirine temas ettikçe alevlenmesini öyle istiyorum ve özledim ki... Kafamda dahi kelimelere dökemezken buraya nasıl yazabilirim ki?

Perşembe, Eylül 30, 2010

beyranse feat. lady gogo - aforizmalar


beyranse: eskiden kalma bir arkadaş
lady gogo: bendeniz kaşarella efem

---

beyranse:
tanrıya son sözümü söyledim.. gözyaşı borcum yok dünyaya. bu aşka

lady gogo:
olm bu sözleri anlar mı sence o?
yani anlar da koyar mı bu cümleler amına?
işe yarayacaksa, değecekse yaz ve bırak kenara

beyranse:
ne yapalım... sahip çık bacına bi akıl ver ozaman

lady gogo:
işe yarar mı diyorum olm herifi tanıyan sensin
sahip çıkmayı da şöle yapabiliriz böbeyim
bi haftasonu neyim bi ara atla çık izmire gel
sevgilim arkadaşıyla yaşıyo evde
ben de orda olurum
hep beraber eğleniriz evde
otururuz uzun uzun konuşuruz da istersen
ne istersen onu yaparız
şu koşullar altında sunabileceğim en güzel destek bu olur
hem youtube da çalışıyo

beyranse:
tşkler... 29ekimde 4 gün tatil diyolar olabilir aslında müsait olursanız
hahaha youtube açıldı partisi

lady gogo:
ekimden sonra ameliyat olacak olursam çok güzel olur bence de
ama ekim çıkana dek ameliyat olursam kıpırdayamam hiçbi yere
1 ay en azından yani
ona göre haber ver, ben davetimi yaptım zira

beyranse:
bakarız kesinleştiririz tşkler

lady gogo:
kibar feyzoluğu da elden bırakmaz haspam

beyranse:
yok lan hiç kaşarlığım yoktur hatta çok çekingen biriyim biliyosun

lady gogo:
hahahah
açarız biz seni hiç merak etme
yılların eskitemediği bi lady gogo var böbeyim burda

beyranse:
travesti olur izmirde yeni hayatıma adım atarmışım kordon boyu gordon blue içerek

lady gogo:
ahahahahahaah
yok yok
seni konserve niyetine saklar erkek olarak pazarlarız biz, pasif ve trv çok izmirde


---


beyranse:
keşke bunları okusa... okusa da ne biçim bi şeyle aynı evde kaldığını anlayıp korksa kabuslar görse ölse hatta verem olsa aids olsa dışlansa
ağrı artırıcı ben hiç anlamıyorum nasıl zevk alıyolar vermekten... genelde yaparken hep saçmasapan şeyler düşünüyorum sonra da gülme krizi tabi...

lady gogo:
karı frijit ayol
anüsusmus oldun sen abam?

beyranse:
çok zevk alıyosun sanırım sen

lady gogo:
olm ne bileyim
sevdiğim insanı elimde olmadan canım çekiyo
aktifi pasifi bi kenara hani
dokunmak yetiyo hep
sarılıp uyumak falan
bunu özlüyorum ben
e hormonların maşallahı var, haliyle testosteronlu aşk yaşıyoruz yatakta
sonra da sarılıp sarmaşıp uyuyoruz götümüzden terler akarken

beyranse:
kıyamet gününü düşün azıcık herkesin önünde arşa yükselirken inlemelerinle nasıl bakacaksın ümmeti alemin yüzüne

lady gogo:
hahahaha
dini inancım yok biliyosun

beyranse:
tanrıyı bi şey isterken hatırlıorum ben de o da yapmıyo zaten ben de küsüyorum

lady gogo:
ahahaha
çok ikiyüzlü olm boşver
bi de her şeye koşul koymuş falan
çok kuralcı
yiyosa bizden bişi beklemeden cennetle ödüllendirsin madem o kadar samimi. eli mahkum bize muhtaç, yoksa kendine inananı olmaz
o yüzden şimdilik inat gidiyorum, bi gün olur da yola gelir özür falan dilerse o zaman inanmayı düşünebilirim belki

beyranse:
ayyy bu konuşmaya ortak olarak cehennemde aynı katta olcaz kız... artık bol bol dedikodu gırla erkek muhabbeti alevlerin üzerinde köpürte köpürte içeriz kahvelerimizi... bu dünya buluşturmadı bizi orda yanyanayız

lady gogo:
" - çok ateşlisin bebeğim.
- heralde yarraam."

beyranse:
ehohuhehohue

lady gogo:
olm düşünsene
cehennemde anal seks de apayrı bi zevk haline dönüşücek
alevler yüzünden her daim yanan götümüzü sikimizi sıcaklık anlamında pek hissedemiceemizden uyuşçak bi miktar, anal seks de her daim daha rahat, daha ateşli, daha kaba daha sert olcak
dalaklarımıza kadar hissedicez hissettiricez

beyranse:
işte o zaman sexomanyak bi fahişe olabilirim

lady gogo:
"- hişş azrailinki 30 cm miş kız duydun mu?
- duymakla kalmam biliyosun."

beyranse:
ahahaha

lady gogo:
zoraki gülüşlerini kendine sakla hıh

beyranse:
ne alakası var kızım 30 cm i duyunca tırsıyo insan ister istemez duraksayıp sırıtıyosun... gerçek olma ihtimali var...

lady gogo:
ahahahahahahahha

Cumartesi, Ağustos 21, 2010

colgate sensitive prorelief

"ağrı geçti, inanılmaz" diyen çocuğun adını bilen var mı? bir kaç yıldır dönüyor bu reklam sanırım, her seferinde "aaaayyyy" diyerek salyalarımı akıtıyorum olduğum yere, genelde pipimin üstüne :) sahi, adını sanını bilen var mı?

var mısın yok musun? çok musun bok musun? dar mısın yol musun?

program iyi hoş güzel, insanlara sonsuz umutlar veriyo da ordaki angutların sanki hayatın her bi aşamasını görüp geçirmişçesine beylik laflar etmelerine, ilgi çekmek için saçmalamalarına, "ne hissediyosun" gibi aptal sorularına kat-la-na-mı-yo-rum! lise öğrencilerine sorun, olayın basit bir olasılık hesabından ibaret olduğunu söyleyeceklerdir size sevgili var mısın yok musun yarışmacıları! öyle objeyi hissetmek etmek, geçin bu ayakları! bi de acunun yanındaki koltuğa oturup iki üç tane mavi kutu açanlar da hemen havaya giriveriyo. ulan çulsuz, senin olmayan parayı almaya çalışıyosun, o kadar parayı hayatının hangi saniyesinde bir arada gördün de beğenmiyosun dingil? tamam, insanlarının hayallerinin peşinden koşması çok çok güzel, ama insanların durmaları gereken yeri belirleyip bu noktada durmayı öğrenmeleri lazım! anasını satıyım koltuğa oturan gaza geliyo, çiçek böcek sevgi kelebeği... içten pazarlıklı samimiyetinize sokayım!

ev alcam, araba alcam, çocuğumu tedavi ettircem, çocuğumu eğittiricem... git kendi beynini eğitebilmeyi öğren! hayatın boyunca kaç defa bu kadar parayı bir arada gördün acaba? sorarım sana! basit yahu, çok basit bi olasılık hesabıyla bi sonraki aşamada nelerin olacağını öngörebiliyosun, sana gelen teklifin ne yönde değişeceğini kestirebiliyosun. hiç olmadı, gerçekleşebilecek ihtimaller sonucunda ne kadar teklif gelebileceğini tahmin edip ortalamalarını alsan, bu olası tekliflerin kaçının beklenen değer üstünde, kaçının altında olduğunu hesaplasan ve genel ve kaba bi yorum yapsan, daha güzel olmaz mı? "aamdi bey"i daha güzel sömürmez misin?

her şey tadındayken bitmeli. tadı kaçınca damakta kalan tadı silemiyor hiçbir şey kolay kolay.

TV kabusu!

evcilik oyunu, yemekteyiz, mehmet ali erbilli her bi şey... gına geldi artık! hatta show tv ve star'ın tüm yapımlarını toptan ortadan kaldırmak en akıllı çözüm olur bence. daha da kötüsü ailemdeki bi çok bireyin de m.a.e saçmalığını izliyor olması! benim m.a.e gibi bi yaratığın parmağından, seksüel içerikli sevimsiz konuşmalarından, ağzını yaydıra yaydıra telaffuz ettiği kelimelerden öğreneceğim hiçbi şey yok! dahası bununla eğlenemiyorum bile! lanet olsun alayınıza, sizi adam diye oraya çıkarıp para kazanmanızı sağlayana! 11880ciler gibi siz de oksijenimi tüketiyosunuz, ölmelisiniz!

TT

taksi şoförünün pişkin suratına mı laf söylesem, yoksa "yüzonsekiz sekseeeen seksen seksen, seksen SEKSEN (son hecede fena bi vurgu var!)" diye çığıran kişilik yoksunu para düşkünü kölelere mi? sevimsizsiniz abicim sevimsizsiniz! evlat olsanız sevilmezsiniz! varlığınız yüzünden heba olan gıdım kadar oksijenin ve gıdanın hesabını sorasım var size! en yakın zamanda iett otobüslerinin altında kalıp oracıkta osura osura can vermeniz dileğimle!

A&A

son çekilen "onlara iyi davranın" mottolu reklamlarının yaratıcılığı ve keyfi dahi "orospu amından ucuzluk tarifesi"ne geçiş için istenen 10 TL'yi maskelemiyor sevgili A ve A. çifte A sevgili dostlar! asıl avealılara iyi davranmak lazım (including me, yeaaaah! <3). zira emmeli gömmeli, evire çevire, sandwich sikiyorlar bizi pek değerli cep telefonu operatörleri. hatta ikisi ağzımından ve götümüzden işlerini görürken üçüncüleri de elimize veriyor. konuşma ve mesajlaşma ücretlerinin ve paketler arası geçiş ücretlerinin fahişliği bi kenarda dursun, sorununuza çözüm almak için binbir umutla aradığınız destek hattının diğer ucundaki seslerin alayı küstah, alayı "dünyanın en önemli işini yapıyorum ben, oyalama beni beaa!" tonunda cevap veriyor. lanet olsun!

Pazartesi, Nisan 26, 2010

yine, yeni, yepyeni!

Bu blogu açarken güzel şeyler yazabilmeyi çok istemiştim, ancak önceki yazılarıma bakınca pek de göremiyorum. Zaman geçti, kişiler geçti hayatımdan, ve ben yine değişime uğradım bi miktar. Yer değiştirdim, bu hakikaten çok iyi geliyormuş insana. Tertemiz ve yepyeni bi başlangıç için adım atmak insanın ruhunu arındırmaya yardımcı oluyormuş, gördüm, öğrendim. Geçmişe dair içimde kalanların en büyüğünü de fazlasıyla dışa vurdum, hem de ilgili kişinin yüzüne! Çok rahatlatıcıydı. Ancak zamanında "bana çektirdiklerinin bin katını yaşasın" şeklindeki bedduamın bu denli tutması beni şaşırttı. Kendime dış gözle bakamadığımı düşünürken masumiyetime tamamen inandım böylelikle, çok çok iyiydi. Beddua konusunda pişman değilim, çünkü her iyiliğin ve kötülüğün bir mükafatı var, mutlaka!

Yeni bir başlangıç, evet. Bi süredir arkadaşça devam eden yaklaşımlar birer 70lik bira sonrası içlerin açılıp saçılmasına dönüştü, nasıl olduysa :) Bu sefer mutluluğu yakalayacağıma inanıyorum. İletişimimiz iyi; zaman zaman sakat durumlar ortaya çıksa da ben kötü hiçbi şey söylemeden durumu kavrayıp beni rahatlatmayı biliyor. İşin özünde, benim yaptığım hiçbi şey yok şu an için; durdum, izliyorum. Sevgilimin davranışlarına göre tepki veriyorum sadece. İçimden gelen tüm güzellikleri sana bildirmeyi çok çok isterim, ancak önceki başarısız deneyimler beni tutuyor bi hayli. "Zamanı var, gelecek." diyorlar bana. Senin hoş sürprizlerin karşısında odun gibi durmak doğamda yok tabi ki, sadece tutuyorum kendimi.

Olura, bitirmek zorunda kalırsak, bunun geri dönüşü olmaz. Zamanında arkadaş gözüyle baktığım insana ağır ağır tutulabilirim, şu an olduğu gibi, ancak duygusal bi paylaşımda bulunup sonrasında o paylaşımları hiçe sayarcasına arkadaş olmak bana göre değil. Eğer bir gün biterse, hem sevgilimi kaybetmiş olurum, hem arkadaşımı, hem de benliğimden bi parçayı daha. Umarım her şey yolunda gider bu sefer.

Arkadaşlığımız zamanında tanıştırdığım arkadaşlarım çok güzel izlenimler edinmişler sana dair, kötü tek laf edilmediği gibi tüm arkadaşlarım senle olan ilişkimi kuvvetle destekliyor. Umarım destekleri havadan sudan gelmiyordur :)

Böyle işte, değişen gerçeklerle beraber bi kaç seviye daha büyüdüğümü hissedebiliyorum. Muhabbetler daha geyik, planlar daha ciddi ve daha opsiyonlu, riskler daha yüksek ama alınan riskler bunun tam tersine çok düşük. Kaybetmeyi göze alamıyorum artık, başarısızlık doğama aykırı gelmeye başladı. Ya olacak, ya olacak!

Blogdaki bu entry'm sanırım sonuncusu olacak, çok çok uzun bi süre için en azından. Hem nasılsa kimes okumuyor buraları, kendim çalıp kendim oynuyorum zaten, deli misali :)

Cuma, Ocak 22, 2010

saat 2:13 ve benim uyumam lazım

eveet sayın okurlar, uyumam lazım! bi gün bu lafı sarfedeceğim aklımın ucundan dahi geçmezdi! aman tanrım mezun oluyorum! ve staj yaptığım yere aptal gibi ortamı hiç görmeden iş başvurusu da yaptığım için adamlar bana ayrı bi gözle bakıyolar. ancak o leş gibi kokan ve sifonsuz tuvaletler, sabunsuz lavabolar, her daim insanın beynini donduran soğuklar, öğle yemeği diye önümüze sürülen çorba+pilav ikilileri, ancak camışların taşınabileceği o camış kamyonu asıllı servis aracı, üstüne bir de mühendise maaş diye verilen 750 lira! tüm bunların yanında da mühendisin iş tanımı: Üretimi yapılan makine parçalarının AutoCAD'de çizimi! Evet, iş tanımı bu!

Hani diyorum bu koşullardan en azından biri daha iyi olsa. Mesela aynı iş koşulları, aynı iş tanımı, ama daha yüksek bi maaş (1500 gibi mesela), süper olur. Veya aynı iş koşulları, aynı maaş ama taze mühendisliğimi konuşturabileceğim bi iş tanımı. Veya veya iyileştirilmiş iş koşulları, aynı maaş, aynı görev tanımı. Zira sabahın 8inde oraya gidip gün boyu sadece çizim yaparak, o kokar tuvaletlere kıçımı başımı sokup hacet giderip daha sonra "evden kendi getirdiğim sabunu kullanmak" zorunda kalarak, bi de üstüne kışın onca soğuğunu, yazın ise sıçırtıcı sıcağını çekmek istemiyorum ya! tamam hani 8 dönemlik okulumu 13 dönemde bitirmiş olabilirim, tamam bölüm derslerimi sular seller gibi bilmiyor olabilirim, ancak bu kadar aşağılık muameleyi hak etmediğimi biliyorum. evet, hiç kimse beni kırmızı halılarla karşılamayacak; ama böylesi koşulları yakın zamanda başka bir firmada görebileceğimi sanmıyorum. stajımı bitirir bitirmez başka bi firmada işe başlayabilme umuduyla... sabah 7:10da 20 dk mesafeden servisim kalkıyor ama zerre kadar Sİ-KİM-DE değil! 9dan önceo iş yerinde olursam onlar da beni işe alsınlar :) evet yeni taktiğim de bu. adamlar beni işe almaktan vazgeçsinler diye hiç haber vermeden tam 1,5 gün gitmedim iş yerine. sonunda aramadıkları için yüzsüzlük etmek istemedim ve tıpış tıpış gittim. patron geldi "ooo ayraççığım hoşgeldin" deyip elimi sıktı, güya ironi yaptı godaman. peeh! çok da tın :)

Dipnot: Yemeğe saygısızlık etmem, edemem. "Eğer yukarlarda bi yerlerde tanrı diye bi yaratık varsa insanları açlıkla sınamasın" diye dua bile ederim her yemeğin sonunda, tanrıya inanmasam da. ancak ellerinde deniz derya kadar olanak varken bize hayvan muamelesi yapmaları gururuma dokunuyor evet!

Çarşamba, Ocak 13, 2010

çok!

pişmanım geçmişteki bir çok şeye. hem kırgınım, hem pişmanım. hatta kırgın olduğum için pişmanım!

keşke bu kodumunun şehrine gelmeseydim, keşke herkes gibi üç büyüklerden birinde devam etseydim, keşke daha çok arkadaş edinseydim, keşke fırsatlarımı değerlendirseydim, keşke dostlarımı görebilseydim.

"şalala şalala heeey heeey take your cloth off!" ne çok severdim bu sözü zamanında, action anındayken. boka bağladı sonra her şey. diğerleri gibi ben de yozlaştım gittim. ama ben daha bi yozlaştım zaman içinde. diğerlerinin belli yanları yozlaşırken ben tümden yozlaştım, eskidim. düzelir mi?