Pazar, Haziran 24, 2012

Haydi gayler fabrikaya

Faint by Linkin Park on Grooveshark 

Bu sefer o kadar yılgınım ki, yazasım bile yok. Hani durup durup aklıma tonla şey geliyo yazacak, ama sonra osuruk gibi havaya karışıp gidiyo ne varsa, ne yoksa.

Evet, o dediğim piç oldum ben. Hissettirmeden altından girip üstünden çıkarak yoğun sempati uyandırabiliyorum bazılarında. Bunu kasıtlı yaptığım insanlar da var, yanında doğal davranmama rağmen tavırlarımı beğenen insanlar da. Ancak dediğim gibi, bunla beraber armudun sapı, üzümünse çöpü var.

30 yaşıma kadar ilişki falan istemiyorum ben arkadaş. Son 1,5 sene içinde olanlar yıpratmış beni. Yaralarım geçti çoktan, kabuklar falan da düştü. Sadece kızıl kızıl yara izleri var, derim tazeleniyor.

Ancak, benim hala zamana ihtiyacım var birine güvenebilmem için.

Karşıma çıkan herkese taktığım koca koca kulplar var. "Bunun şusu kötü, bunun busu kötü." diye. Hani eskiden hoşuma giden adamların olumlu yönlerine odaklanır kalırdım da sıkıntılarını görmezden gelirdim de sonra canım burnumdan çıkardı ya, hah işte o tersine döndü şimdi. Bu factlerin dengede duracağı zamanlar da gelir belki, o zaman karşıma çıkan birini fazla deşmeden, yaftalamadan, abartmadan sevebilirim belki. Veya belki de insan 7sinde neyse 70inde odur. Belki iki gün sonra karşıma biri çıkacak, aklımı başımdan alacak (hı hı tabi) ve ben bu tükürdüklerimi yalıycam. Var mı ki öyle bi dünya?

İdeal erkek...

Benden uzun olsun, ki başımı kaldırıp bakabileyim ona. Kamburum çıktı artık benden daha kısa erkekler yüzünden. (No offence at all.)

Sikspeki değil göbeği olsun, ki gece yanında uyurken bi elimle sımsıkı kavrayıp güvenle uyuyabileyim. Elime gelsin de tutabileyim ki gece beni bırakıp gitmeyeceğinden emin olabileyim.

Yüzü güzel olsun, ki her baktığımda içimin yağları erisin gitsin. Huzuru bulabileyim onun bi bakışında, bi gülüşünde.

Dışarı çıkınca gözü felfecir okumasın. Benim olsun. Sadece benim.

Sinirlediğimde beni alttan alabilsin. Güçsüz hissettiğimde şikayet etmeden taşıyabilsin. Güçsüz hissettiğinde kendini kollarıma güvenle bırakabilsin.

Hayattan zevk almayı bilsin. Öküz timsali bi mühendis veya ot gibi yaşayan bi doktor olmasın misal. Ama kariyeri olsun. Paralarımızı birleştirip Voltran yapabilelim canımız sıkıldığında.

Arkadaş çevremi, ailemle ilişkilerimi sorgulamasın. Sorgulanacak sosyal ilişkileri olmasın.

Yatakta kütük gibi yatmasın. Erken boşalmasın. Tatmin etmenin ve tatmin olmanın ne demek olduğunu bilsin.

Hayatı planlı ve programlı yaşayabilelim birlikte, kimseyi sıkmadan ve üzmeden. Ancak kafamıza estiğinde sırt çantalarımızı alıp bi yere kaçabilelim de. Çimlere oturup bira içmekten de keyif alabilelim, "Suit up!" yapıp Kuğu Gölü balesi'ni izlerken de.

İşten çıktıktan sonra geldiğim yerin sıcak yuvam olduğunu hissettirsin bana. Sevgilimin evi, bekar evi, garsoniyer olmasın o ev, yuva olsun.

İsteklerim saymakla bitmez, ki ara ara zaten yine yazıcam bunları ve hatta daha fazlasını. Böyle bi adama ulaşmam ne denli mümkün, ben de bilmiyorum. Ama önümde yalnız geçirmem gerektiğine inandığım 3 yıl 3 ayım var. Üç yıl üç ay! 39 ay! 169 hafta! 1186 gün! Şafak sayar gibi bunu sayamam elbette. Ama çok zor be hayallerimin erkeği. Her şeyden önce sen yıllar önce birinci gelen sperm olacaksın, dünyaya geleceksin, gay olduğunu anlayacak ve kabulleneceksin, sonra yollarımız kesişecek de, karşılıklı o elektriği alıp vericez de, flirt edicez de, birbirimizi şişirip şişirip oturucaz da, sonra olmadık bi anda patlayıp deliler gibi sevişicez de, ilişkiye başlıycaz da, gece gündüz öpüşücez de. De de de...

Sahi, sen ihtimal veriyo musun buna?

Çarşamba, Haziran 13, 2012

başlıksız

Hayır, bu sefer şarkı markı yok. Sessizliğin içinde okuyacaksın yazımı.

Neden üzülen, sıkılan ben oluyorum hep? İyi niyetle yaklaşsam da bu böyle, art niyetle yaklaşsam da. Duygularımı kontrol edemiyor muyum? Düşüncelerim çok mu hastalıklı? Neden böyle?

Aldatılmak ne berbat bi hismiş yahu. Hele bunu ayrıldıktan aylar sonra öğrenmek daha betermiş. Hala geçmedi galiba sinirim. Ki öğrendikten, emin olduktan sonra tonla satır döktürdüm ve ulaştırdım ilgili orospu çocuğuna, ama hala sinirliyim. Hala olayı düşünürken yakalıyorum kendimi orda burda. Hani keşke denk gelse böyle yolda falan da kafa göz dalsam, hıncımı çıkarsam bi. "Sen kim olduğunu sanıyorsun ki beni aldatıyorsun? Üstüne bi de beni defalarca aldattıktan sonra güya benim değerimi anlıyorsun. Kimsin sen?" diye çemkiriği salıp tekmelerimi, tokatlarımı, yumruklarımı savursam. Kıçının başının kanlar içinde kaldığını görsem bi, sonra da "Götün yiyosa polise git şikayet et, bu sefer komalık ederim seni." diye tehdidi de savurduktan sonra karnına doğru sağlam bi tekme daha atıp olay mahallinden uzaklaşsam. İnsanlar kolundan tutup yardım etmek bi yana, ona tükürüp öyle geçseler yanından, falan, dünya ne güzel olurdu.

İstemiyorum aslında kimseyi. Nasılsa ya aldatacak, ya ilgisi bitecek, ya sıkılacak, ya da anasının amı olacak ve benden uzaklaşacak. Yine göt gibi ben kalcam ortada. Ne gerek var, di mi?

Hormonlarım yüzünden çok zor zamanlar yaşıyorum. Neredeyse 7/24 ereksiyon halindeyim, ve bu durum hiç hoşuma gitmiyor.

Son günlerde bayağı alınganım ben ya. Biri höt dese ben göt anlıyorum. Sürekli savunma halindeyim. Duvarlarım daha da yükseldi. Kimsenin içimi görmesini istemiyorum. Birileri gelsin, beni sarsın sarmalasın, hiç bırakmamacasına sıcaklığını ve kokusunu salsın üzerime, güven, sadakat ve inançla beslesin beni istiyorum. Ama yok öyle biri. Neden? Çünkü armudun sapı, üzümün çöpü var.

Kimseyi kendime yaklaştırmamaya çalışıyorum. Yakınında durmak istediklerimse elinin tersiyle itiyor beni. Köpek gibi hissediyorum bu sefer, harbiden.

Bi süredir son derece piçim, huysuzum, altından girip üstünden çıkıp ikna edenim, mıymıntıyım, kandıranım, uyuzum, yalancıyım. Ve asıl tehlikeli olan: Bu durum beni zerre rahatsız etmiyor.

Salı, Haziran 05, 2012

unravel (müstehcenayzd kontent)

bir melek vardı by model on Grooveshark

Neyin kafasını yaşadığımı hala sorguluyorum, ama herhangi bi cevap bulamıyorum. Hormonlarımın esiri gibiyim, s*kimin dikine gidiyorum her fırsatta.

Bi süredir yazıştığımız elemanla geçtiğimiz hafta sonu yüzyüze gelmeye karar verdik. Geldik de. Bence gayet iyi gibiydi en başta. Bi kaç saat sonra arkadaşlarımla tanıştırdım. İlk başta gerisin geri kaçar gibiydi mood olarak. Sonradan bu bi açıldı, kabak çiçeği gibi, ow şeth! Travesti ağızları mı istersin, yoksa yüksek sesle konuşmalar ve şarkı söylemeler mi? Neyse alkoldür dedim geçtim. Gece bi kaç bi şey oldu tabi falan (neyse), ertesi öğlen uyanıp hazırlandık, evden çıktık. Kahvaltı etmeye indik aşağı. Ben mekana bakıyorum, o ise yolu görüyo. Görmek ne kelime? Geleni geçeni kesti durdu, benim yanımda, bi yandan benim için ölüp bittiğini belirten ifadeler takınırken. Biri perhiz mi dedi? Lahana turşusu mu?

Her neyse. Cumartesi gündüz trendeyim, İzmir'e geliyorum. Çaprazımda benim yaşlarımda bi eleman gözleri dikmiş bana bakıyo. Kıllandırmak için olduğum yerden kalkıp yanına oturdum. Canına minnetmiş oğlanın meğer. Bi şey böyle gözüme gözüme batıyo ama. Arkadaş malı kaldırmış, kasıp kasıp salıyo. Sola doğru da yatırmış bi de. Gözüme takıldı bi kere, ayırır mıyım gözlerimi? Asla. Eleman tam da pipisinin üst tarafına koyduğu çukubarı uzattı bana ister misin babında, teşekkür edip geri çevirdim. Ama bakmaya devam ettim. Bi ara baktım okşamaya başladı bu. O da yetmedi, sıvazlıyo ediyo karşımda. İçim gidiyo tabi (Evet, görsel olarak ziyadesiyle tatmin ediciydi.). Sonra eleman iyice zıvanadan çıkıp düğmelerinden ikisini açtı, iç çamaşırının da düğmelerini açtı, saldı ortalığa. Allah Allah! O ne arkadaş ya? Hele ki, benim gibi libidosu donunu tumanını aşmış bi adama yapılır mı bu? Yapılmamalıydı!

Trenden inince telefonunu istedim oğlanın. Yok dedi. Nasıl ya dedim. İstemiyorum ben dedi. "Ulan o zaman ne karşımda sıvazladın durdun 1,5 saat boyunca, niye çıkardın saldın ortalığa? Manyak mısın sen?" dedim. "Şakaydı, ehe." dedi kaçtı gitti. Bakakaldım böyle mal gibi. Ne olup bittiğini anlamaya çalıştım. Şanslı masa gibi şanslı koltuk falan mıydı lan yoksa o? Oha! Noluyo arkadaş?

İlişki falan istemiyorum ben, karar verdim buna sonunda. Bi 30 yaşıma kadar kandili söndürdüğüm yerin bi önemi olmayacak benim için. Önemsediğimi farkettiğim anca kaçıcam. İstemiyorum kimseyi. "Sevgili = dert yükü" olmuş benim için meğer.

İlk ağızdan çok güzel gerçekler öğrendim yine geçtiğimiz hafta sonu. Hani şu ben askerdeyken aramayan, sormayan, aradığımda telefona çıkmayan bi sevgilim vardı ya. Bodrum'da beni boynuzlamış. Galiba defalarca yapmış bunu. Kendi ne yeminler edip "Yok öyle bi şey, valla yapmadım." diyodu. Ama hiçbi zaman inanamamıştım ona. Boşuna değilmiş. İnsan hissediyo, harbiden.

Öyle işte. Sikerler!

Öpürcek.