Salı, Ekim 12, 2010

olağan haller-1

sanırım depresyondayım ve artık bundan eminim. güzel geçen bir kaç günden sonra yine melankoliğim, içime kapanığım, sessizim, asosyalim, verimsizim, düşünceliyim, uykusuzum, düzensizim. kendi kendine teşhis koymayı seven bi ulusun bireyi olarak diyorum ki, BEN DEPRESYONDAYIM.

Cuma, Ekim 08, 2010

somebody stop me

başlığa aldanmamak gerek, aslında pek bi gönüllüyüm bugünlerde yazmaya. ama özel hayatımdan, ama hoşuma giden bir kaç olay veya objeden, ama siyasetten... fikirlerini bilmediğim biriyle karşı karşıya gelip tatlı sohbet eşliğinde paylaşsam da olur aslında, ama ben buraya yazmayı daha uygun görüyorum saat itibariyle. sıçtın mavisini beklerken belki dişe dokunur şeyler çıkar.

bi ara albüm toplamalıyım, bu akşam bi arkadaşımla birlikte müzik dinlerken karar verdim buna. o da destekledi. ben söylemiyorum tabi ki, yazmıyorum da. ama vurucu bi tema altında toplanası öyle şarkılar var ki elimde nıhaha yükledikten sonra indirenlerin vay haline! bi nevi tuzak olacak aslında bu, özellikle çalışan kesimi bloguma yönlendirip self-destructive hislerini ateşlicem, sonra onlar intihar edip ölünce de yerlerine açılan pozisyonlara ben başvurcam. :) öhm, saçmalamadan devam edeyim.

hava da ne pis soğudu be. hani bundan 1 ay kadar önce sıcaktan ten tene değemezken şu an götüm donuyo. pencere açık uyumak imkansız hale geldi rüzgardan. ne bileyim, gündüz vakti bile tek pencere açıkken dahi odamın içi gayet serin. buna karşılık yazın cavcav sıcağında dahi daha temiz, daha verimli performans sergileyen bilgisayarım şu serin havada ısınıp ısınıp kapanmaya başladı. dümbük & dandik! çünkü hp compaq. bundan önceki laptopım bile bundan 1001 kat iyiydi be. hani yavaştı falan ama en azından zırt pırt ısınıp kapanması yoktu her ikisi de bozuk fanlarıyla aynı koşullarda kapışmalarına rağmen.

sigaranın da amına koydum, hayatımın da, dişlerimin de, beynimin de, psikolojimin de, cüzdanımın da, bilgisayarımın da. el attığım ne varsa çürüyo, bozuluyo. halka kızına falan da dokunmadım ki bu kadar uğursuzlaşsın elim. sahi, ne bok oluyo bana?

psikiyatrik tedavi gören çok yakın bi arkadaşım gibi ben de ilaçları çekip deliksiz, temiz uyumak istiyorum gün boyu. gerçi geceleri uyuyamadığımdan mı bilmiyorum, annem beni olur olmaz uyandırmasa gayet günde 10-12 saate çıkabilecek durumdayım uykuda şu aralar. sıkıldım. çok sıkıldım. bunaldım her şeyden. bugün bi arkadaşıma canımı sıkan şeyleri yazdım. böyle sıralarsan daha çok canını sıkar ama görmezden gelmeye çalış biraz dedi. ben de hadi o zaman ben intihara gidiyorum dönücem eyvallah dedim kapadım pencereyi. noluyo bana?

sıçtın mavisini beklerken

uykusuzluk zor iş. vallahi. saat 5:18 ve benim 9:30daki treni yakalayabilmem için 8 gibi uyanmam gerekiyo. ama şu saatten sonra uykum da gelse uyanamam. trende sızarım artık da umarım gara vardığımızda uyanıp trenden inebilirim, yoksa trenlerin çekildiği yere giderim artık :) şeytan diyo bas evden çık 6daki trene yetiş diye, ama o zaman evdekilere ne derim "sen bu saatte kimin evine gidiyosun?" sorusunu sormaları da fazlasıyla muhtemel.

bok yediğinden başı ağrır bazılarının demiştim geçen sene aşağı yukarı bu zamanlar. bok yediğimden başım ağrıdı benim de. hatta henüz tam ağrımadı. ama uykumu kaçırıp zihnimde sürekli yer işgal etmesi, beni tepkisiz bi moron haline getirmesi açıklanamaz cinsten. ailem henüz farketmedi, ama farkederlerse işte o zaman savaşı başlatır kıyameti koparırız evde :)

bu yediğim bok yüzünden tam 26 saattir ne kendimi biliyorum, ne gittiğimi geldiğimi, ne yediğimi içtiğimi, ne söylediğimi, ne düşündüğümü, ne sevdiceğimi. "bu denli can sıkıcı ne olabilir ki?" diye düşünmek gerek böyle bi durumda, ancak hangi yolu seçersem seçeyim ucu açık boktan bi görüntü karşıma geliyo. uzatmayayım, sanırım uyanığım diye geçinen ben dolandırıldım.

sıçtın mavisini bekliyorum, uykum o zaman gelir herhalde.

Perşembe, Ekim 07, 2010

Günlük'e neler oluyor?

hande yener, kepaze, rezil-i rüsva, üç kuruş para için canını satacağını açıkça ortaya koyan şuursuz, senden çaldım başlığı. git müzik yapmayı öğren önce kenar mahalle bakkalı şarkıcısı seni! eskiden de aman aman elektronik müzik yapıyodun sanki.. iki sample'ı üstüste koyup bi de fiyakalı melodi çekerek öttürüyodun "sabaha kadar düdükler beni romiyoğ romiyoğ" diye. yıkıl karşımdan, gözüm görmesin, kulağım duymasın seni! ben yine düş bozumu'nu, kim bilebilir aşkı'yı, apayrı'yı, kurtar beni'yi, deri eldiven'i ve hey çocuk'u dinlerim kendimce, yeter ki sen müzik piyasasından uzaklaş!

son bi kaç haftadır bi haller oluyo bana. zamanında uğruna sevgili üstüne sifon çektiren oyunları siteleri bırakıp apayrı arayışlara ve alışkanlıklara yöneldim şu ara. Bileklik yapmaya yine devam, sticker ve kitap ayracı tasarlamaya mütemadiyen devam. sonu neye varır onu bilmiyorum henüz ama bi kaç sene içinde kermes misali derya baykaldanlıklı bi sergi açarsam hiç şaşırmam.
in derya we trust! <3

sıkılmaya başladım bi çok detaydan. somut olanları da batıyor soyut olanları da. hepsi değil tabii ki, bazıları. mesela az önce bahsettiğim facebook oyunlarını sildim engelledim, o oyunlar yüzünden listeme eklediklerimi de sildim attım. efendime söyleyeyim, msnde ve telefon rehberlerinde çok sıkı temizliğe giriştim, odamdaki eşyalardan kurtulmak gibi bi misyon yüklendim kendime. bunun yanında çevremdeki insanları mutlu kılacak ufak tefek hediyecikler tasarlamakla meşgulüm. şu ana dek tepkiler oldukça iyiydi, bundan sonrakiler nasıl olacak bilmiyorum haliyle. bakalım, bekleyelim, görelim :)

bunları yazıyorum ama aslında hayatımın oturduğu herhangi bi düzen bi şey yok hani. hala askere başvurmadım; üstüne bi de tecil ettirdim, tecil hakkımın son gününe kadar. iş aramıyorum, film izlemiyorum, param hala yok, ailemle didişmeyi bıraktım ki onlar da bana çatıp çatıp kaçmaktan yorulmuşlar belli ki. tepkisiz, kendi halimde mallar malı bi hayat sürüyorum şu ara. nereye kadar böyle gider onu da bilmiyom ki amına koyim.

iş güç olmasın, gündüz evimi süpüriyim yemeğimi yapıyım, koyıyım bi film karşısına geçip izlerken bileklik veya fimo falan yapayım, akşamüstü sevgilim eve geldiğinde ona gülücükler saçayım, yemek yiyip sevişelim, uyuyalım, uyanalım, ona sürpriz kahvaltı hazırlayayım falan.. gitgide ev hanımı moduna geçtim ben yok. uzun süredir diyorum, "ben hobilerimle uğraşayım devlet bana maaş bağlasın" diye. keşke gerçek olsa. :(

keşke hayal aleminden gerçekliğe insem bütünümle. benden bi bok olmaz ya, neyse.

Pazartesi, Ekim 04, 2010

uykusuz her gece

Bir anda nasıl beynime düştü o fikir de gerçekleşmesi için adımlar attım inan bilmiyorum. Önce ailemden izin aldım, sonra seni davet ettim eve. Sen de -doğal olarak- şaşkınlıkla "Tamam" dedin. Geleceğin gece 45 dk uyuyabildim heyecandan, her ne kadar sen buna pek inanır gibi gözükmesen de. :) Geldiğin günün gecesi malum, fazla uyuyamadık. Ertesi gece, yani geçtiğimiz gece uyudum bi miktar, ama yine de yorgun ve halsizim.

Hayal ettiğim biçimiyle daha farklıydı birlikte benim evimde geçireceğimiz zaman, daha bi güzeldi. Uykusuzluk yüzünden sekteye uğrar gibi oldu. Keşke o kadar uykusuz kalmasaydım, keşke daha anlamlı geçirebilseydik bu zamanı, çünkü geçmiş zamanımın bir yana, bu 1 gece + 2 gündüze fazlaca anlam yükledim sanırım. Ha yine de muhteşemdi, o ayrı. :) Off saçmalamaya başladım sanırım, mutluyum.

Cuma, Ekim 01, 2010

untitled



Sanırım boşalalı 1 saat falan oldu, taş çatlasın 2 saat. Ama şu an yanımda olmanı öyle istiyorum ki, çıplak bedenlerimizin sen kokan çarşafın üstünde yanyana dizilip birbirine temas ettikçe alevlenmesini öyle istiyorum ve özledim ki... Kafamda dahi kelimelere dökemezken buraya nasıl yazabilirim ki?