Pazartesi, Mayıs 28, 2012

motorizasyon, polarizasyon, imünizasyon, komünikasyon, ereksiyon, televizyon


Pek hareketli geçmeye başladı zaman. Ben ivmeyi verdikçe coşuyo, celalleniyo zaman zaman, çağlıyo.

Bundan altı ay önce falandı. Sevgilimden yeni ayrılmıştım, internet üzerinden birileri ile tanışıp dışarıda sosyalleşmek çabasındaydım. Amacım belli: Yeni gaylerle tanışmak ve sohbet etmek. Ne cinsellik, ne de duygusal temalar üzerine kuruluydu niyetim.

O dönemde tanıştığım biri vardı. İşinde gücünde, hayatını belli bi rotaya oturtmaya başlamış biri. Yaşça biraz büyük benden. Görüşelim edelim derken denk getirememiştik bi türlü. Sonra sevgili edindiğini söylemişti (köpek edinir gibi, sevgili edinmek, evde besleyip büyütmek, sorunlarıyla ilgilenmek, coştuğunda sokağa çıkarıp enerjisini almak vs). Ben de haliyle elimi eteğimi çekmiştim kendisinden. Zira bir araya geldiğimizde sevişmek gibi ilginç (!) bi fikir bile doğmuştu. Öyle kuduruk hallerde değil, sakin sakin yiyeceğimiz haltı yiyelim, sonra da mekanlarda birlikte boy gösterelim ama çift mantığında değil; arkadaş olarak. Bi nevi friends with benefits.

Neyse, geçtiğimiz Çarşamba o nihai günü denk getirebildik. İş çıkışı bi kaç alışveriş yaptıktan sonra evine geçtik. Harika bi köpeği var ve sanırım bana aşık oldu. Köpeğin oturarak bana bakarken erekte olduğunu farkettim defalarca. Evin içinde kıçımın dibinden ayrılmıyo, okşatmak bahanesiyle bana sokulup diz kapağımın iç kısmına salyalarını bırakıyo falan. Fena sevimli köpekti ama, gece boyu sarıldım okşadım böyle sert sert :)

Şaraplarımızı içtik, Adele konser DVDsi izledik, ışık oldukça loştu. Gece boyu sohbet ettik. Sanırım pamuk ipliğine bağlı ilişkisi görünürde hala devam ettiğinden olsa gerek, aramızdaki bariz çekime rağmen kimse kimseye ilişmedi. Gece o kendi yatağına geçti, bense kanepeye bırakılmış bi yastık ve nevresime gömüldüm.

Sabah kahve kokusuyla uyandım. Sohbet ve sigarayla kahvemizi yudumladıktan sonra evden çıktık. Haftasonu gerçekleşecek bi etkinlik için davet ettim, duruma göre bakacağını söyledi. Eyvallah. Akşamüstü son bi durum update'i babında bi mesaj daha attım, ertesi gün Alsancak'ta, Asansör'de veya Bostanlı'da erken saatlerde buluşup etkinlik öncesi birlikte zaman geçirebileceğimize dair. Bitmek üzere olsa bile bi ilişkisi olduğunun farkında olduğumu, bu yüzden eğer çok üstüne gidiyosam kusura bakmamasını söyledim. Saatler sonra gelen cevapla şok oldum.

"Cuma'dan itibaren Pazar akşamına kadar yoğun olacağım. Ben sana SMS göndermedikçe sen yazmazsan sevinirim."

Elimde telefon, kalakaldım. Bi on dakika kadar sonra ikinci mesaj geldi:

"Şimdi tekrar okudum da, ilk mesaj biraz sert olmuş sanırım. Niyetim bu değildi. Özür dilerim."

diye. Ama biri bi şey dese ağlıycam böyle. Gururumun incindiğini hissettim o an. Hani köpekler sadıktır, sahibinin çevresinde dolanırlar ya ne olursa olsun, arsızdırlar. Kısıtlansalar ve kendilerine kızılsa bile gönül koymazlar ya sahiplerine, hah işte gönül koyan köpek gibi hissettim ben.

Bi kaç mesaj daha yazıp "Neyse" diyerek devam ettim artık. Ancak aynen onun dediği gibi, şu Pazar akşamı bitene kadar hiçbi mesaj atmadım. Devamında da atacağımı sanmıyorum. Canı isterse kendi iletişime geçsin benle. İstemezse de herhangi bi kaybım yok, köpeğiyle oynamak dışında.

Günlerden Cuma, etkinliğin yapıldığı mekanın açılmasına son üç saat kala davet ettiğim bi çok kişinin gelmeyeceğini öğrendim. Deliye dönmedim, üzülmedim, yalnızlığın tadına varmam gerektiğini hissettim.

Mekan açıldığında ise etkinliğe hala üç saat vardı. Bi köşede tek başıma bar taburesinde oturdum, oturdum, sigara-bira-sigara-bira-sigara-vodka&elma-sigara-vodka&elma diye devam ettim geceye. Yavaş yavaş insanlar gelmeye başladığında bi tip geldi oturdu çapraza. Karşısındaki eleman tombik ve zırıl zırıl gay, paçasından akıyo desem yeridir :) Bizim elemansa kıvırcık uzun saçlı, fit bi vücut, 195 sularında boyda, müthiş bi atlet ve gömlek giymiş esmer güzeli. Tipi yoğunlukla Onor Bumbum'a benziyo. Hatta bi ara o bile sandım. Ancak adı Can. Mekana uğrayıp geçen hetero bi çift arkadaşımdan sonra cesaretimi topladım, zira kafamda Can oldukça gay idi. Elemanın yanına gittim, sigaramı yaktırma bahanesiyle (çok klasik, biliyorum). Sigaramı yaktıktan sonra niyetimin rahatsız etmek değil tanışmak olduğunu söyledim. İsimlerimizi söyledik. Napıyosun neler ediyosun bik bik derken Amerika'dan yeni döndüğünü ve İzmirli olduğunu söyledi. Ona göre ben son derece kibar ve buralara fazlaymışım, Manhattan'da yaşamalıymışım. Amerika'ya dair pek hevesim olmadığını, Avrupa'yı daha yakın bulduğumu söylediğimde "Ya Günlük siktir et Amsterdam'ı İngiltere'yi, Manhattan diyorum ben sana. Emin ol, tek bi saniyesinden bile pişman olmayacaksın." dedi. Şaşırdım tabi. Bi de heteroymuş keensi, ona ayrı bi şaşırdım tabi. Sonra yerime geri döndüm. Şeytan dürttü, çantamdan kağıt kalem çıkarıp numaramı yazdım kısa ve şirin bi not eşliğinde. Uzattım kendisine, okuduktan sonra gülümseyip cebine koydu kağıdı. O gün bugündür bekliyorum aramasını; ararsa ekime, aramazsa dikime kadar. Öhm :)

Günlerden Cumartesi'dir, eski samimi arkadaşlardan birinin Kuşadası'nda partisi vardır, İzmir'in önde gelen kaşarize motorlarından biriyle bi etkinliğe girişmiştir falan. Gitmek istiyodum aslında baya, ama tek başıma kalmak istemedim orda. O zaman bari hiç yoktan iyidir dedik, Ka'ya gittik. Hayatımda ikinci kez gittim o mekana ve bu sefer ilk seferden farklı olarak apachi doluydu içerisi. Millet adaya akın ettiğinden Ka'da meydan çapulculara kalmıştı. "Elitim ben huh huh ayh ipimle kuşağım s*kimle t*şağım bebeyims <3" diye dolanabileceğim türden bi ortam vardı. Bu sefer tuvaletin önündeki çirkefle muhatap olmamak için her wc kullanışımda para ödedim. Pişman mıyım? Hayır. Paraya yazık mı? Evet!

Derken, benle birlikte gelen arkadaşımla yanyana beklediğimiz duvar kenarındayken birini fena fena kesmeye başladım. Kesmekten daha fazlasını yapmak istiyodum, ama mekana single gelip gelmediğini bilmiyodum. Avıma odaklandım, gözlemledim, ve dikkatinin dağıldığı bi anda çevresinde dolaşarak saldırdım :) Sonuç son derece olumlu çıktı. "Günlük, bu gece mekanı biriyle terketmek istiyosan ben o adam değilim, vaktini harcamak istemem." dedi durdu yavrum, halimden anlayarak. Ben de "Eğer birlikte takılmaktan hoşnut değilsen yalnız bırakabilirim seni, inan sorun değil." dedim. "İstemesem giderim ki." dedi, "Olduğum yerde bulunmaktan ben de mutluyum." dedim ben de. Arkadaşlarıyla tanıştırdı beni. Sadece bi tanesinin adını hatırlıyorum. A, bi diğerini de. Ama bi 5 yıl öncesinden falan. O günlerde netten tanışmıştık elemanla, sonra sarmadı mı bilmem, konuşmadı etmedi benle falan. Ben de dün hiç bozuntuya vermeden sahte ismiyle tanıştım kuğl hallerde. İlki 2007 baharındaydı, ikincisi bi önceki Ka deneyimimde, üçüncüsü de bu sefer. Bu detayı da verdikten sonra arkadaşımın çıkıp gittiğini gördüm "Ben gelicem Günlük." diyerek. Beklerken sıkıntı çekmedim hani, Emre'yle gayet güzel yiyişiyoduk. Hatta bi ara çüklü ablalardan biri bize yaklaştı "Çok tatlısınız yaaa sakın bozmayın." dedi böyle sarıldı gitti. Mutlu oldum o anda, ama inceden inceye ikimize de yazıldığını hissettik Emre'yle.

Sonra, arkadaşımın telefonu kapalı, beni evde bekleyen arkadaşım çıldırmış durumda ona ulaşamadığı ve beni yalnız bıraktığı için. İlk metroyla arkadaşımın evine dönmeyi planlıyodum ki Emre kolumdan çekti "Bizle gel." dedi. Mekanı yalnız terketmeyi planlayan adam beni arkadaşına götürdü, tabi 8de uyanıp terketmek üzere. Allah ne verdiyse deyip o sarhoşluğun üstüne bi kaç bi şey yaptık, keyifliydi bence, ancak ayık olsaydık ve bulunduğumuz mekan daha iyi olsaydı çok daha güzel şeyler yaşayabilirdik. "Next time, perhaps." diyerek sarıldık uyuduk artık. Adamın teni müthiş lan! Hiç kimsenin tuzlu terini yalamaktan bu denli keyif aldığımı hatırlamıyorum ben. Hatta, bana göre ter iğrenç ve kokan bi şey. Ama Emre'ninki kokmadı öyle. Parfümünü aşıp ten kokusuna ulaştım, başımı döndürüyodu alenen (O anda başımı döndüren alkol değil, teninin kokusuydu.)

Erekte mi oldunuz lan? Daha fazla detay yazmıycam ama, ehu ehu öhö :)

Boynumda hala morluklar var. Dudaklarım ısırılmaktan acıyo, çenem de keza öyle. Üstüme sinmiş adamın kokusu böyle. Derin derin nefes alıp veriyorum sabahtan beri.

Karşınızda, Motorize Günlük!

Günlük cephesindeki son gelişmeler bunlar. Herhangi bi yöne doğru kayarsam şayet, veya eğer bambaşka bi yöne saparsam, yine burada yazarım. O güne kadar neler olup biter bilemem tabi. Bi bakmışın, yarın yepyeni ve zehir zemberek bi postla burdayım. Olur mu? Oluyo.

Özetle; keser döner, sap döner, gün gelir keser sapı sana girer. ;)

Öpürükleeer, iygünleeer :)

Salı, Mayıs 22, 2012

Bu neyin kafası? Kafası hariç...

Happy by Mishka on Grooveshark

Hani dibimizin düştüğü tonla insan sayabiliyoruz ya, özellikle cinsel deneyim yaşamadan geçen uzun sürenin sonunda bu daha da belirgin oluyo ya hani, hani tavırlarıyla hoşumuza giden bi kısım insan güruhu var ya, işte süreci kolaylaştırmanın yolunu buldum ben! İcat ettim bunu, yaptım evet! Sonunda!

Şindi efendime söyliyim, bu yerlere göklere sığdıramadığımız A kişisi de sıçıyo aslında. Dikkat buyrunuz, kaka yapmıyor, çatır çatır sıçıyor. Bi sıçtı mı yarım saat kokusu geçmiyor. Böyle ekşi, böyle kesif, böyle "neyidinsenböyle" kokusu.

Her ucuna kadar geldiğinde zart zart salıyor bu insan çevresine bakınıp kimsenin olmadığını farkettiği bi anda. Gece uyurken de çok yapıyo mesela. İnsanların arasındaysa bunu sessizce halledip rahatlamanın yolunu gözlüyor, ancak sessiz yapabilince daha beter koktuğu da bi gerçek olduğundan pırtlama sonrası ivedilikle yer değiştiriyor. Yapıyor bunu.

Aslında uğruna neleri feda ettiğimiz insanların içi bok püsür dolu lan! Burdan koyveriyo, 20 km sonra açık havayla buluşuyo, o kadar da tesirini koruyo.

Off the concept olsa da hala about the topic, o gözümüzde büyüttüğümüz insanlar da çoğunlukla bizimki kadar basit ve kısır bi hayat yaşıyo. Onun da evinde tuvalet kağıdı bitiyo da peçete neyim kullanabiliyo acil durumlarda. O da küçükken altına şarıl şarıl işedi. Hatta, o da kendini tatmin ediyo çığlıklar içinde. Sümüğü geldiğinde yeşil yeşil sümkürüyo mendile lavaboya falan. 

Bunların farkına vardıktan sonra, söyleyin bana, kimi nasıl seveyim ben?

Hepiniz sıçıyosunuz amk! :-(

Pazar, Mayıs 20, 2012

Bahtsız bedevi vs. kutup ayısı

U R So Fucked by Infected Mushroom on Grooveshark

Efem, pek çok şeyden muzdaribim ben. Bugün bunlardan bahsedeceğim kısaca.

Toplu taşıma araçlarına binen bazı "SIĞIRLAR" var, böyle bastonu kolisi çantasıyla her yeri işgal ederler. Onlara ifrit olurum ben arkadaş ya. Hayır, madem o kadar yayılacaksın, kapladığın kişi sayısı kadar bilet al, insan ol insan!

Sonra, kuyruklarda kokar nefesini ensemde, elindeki evrağı ise çatalımda hissettiren bazı manyaklar var. Kişisel alan denen kavramdan haberiniz var mı? Kuyruklarda asansörlerde toplu taşıma araçlarında ister istemez bu alan daralıyor zaten, temas neden? S*kicen mi ayaküstü amk?

İki kişilik koltuğun tek tarafında oturuyorumdur, namus abidesi bağyanın teki biner araca. Yanıma oturmak istemez erkek olduğum için. Dönüp "Ahahahayt korkma bebeyims benimki foseptiğe kalkmıyo" desem anlamıcak. E yerimden de olmak istemiyorum, zira ne yaşlı, ne hamile, ne de sakat; dipçik gibi karşımda dikiliyo. Başkalarının ezici bakışlarına rağmen başımı dik tutup cool pozlarıma bürünüyorum bi anda. Napıyım? Aynı bilete ben de para ödedim, ve ondan önce bindim o araca. Kiböptmbye böbeyim.

Ayrıca, seni yerim falan diye korkup yanıma oturmuyosun ya, ben bunu senin beni yemekten korkman şeklinde algılıyorum bi yandan. Çok lezzetliyim evet, yanıma oturma ki tadımı koruyayım. Kıps.

Bazı insanlar vardır dünyada. Sağ gösterip sol vurur onlar. Kandırıkçılık oynayıp istediklerine ulaşırlar büyük kolaylıkla. Bunu yaparken türlü taklalar atıp envai çeşit yalan söylerler.

Dertliyim, a dostlar! Şuncacık yaşımda kurudum kaldım buralarda. Yok, yalnızlık değil derdim, yolda belde gördüğüm hoşuma giden adamları 2 saniye içinde gözümle soyup halvet oluyorum, hepsi bu :) Bahar fena geldi bu sene, biliyorum bunu.

Bi ara Cumhuriyet gazetesinin Pazar ekinde şöyle bi başlık okumuştum:

"Karadeniz'in etkileyici seslerinden biri: Ayşenur KOLİVAR"

Gel de gülme.

Beberikler, öperim!

Kutuplardan sevgiler.

Perşembe, Mayıs 17, 2012

gotta fuck fuck, boom boom pow

GREG WEEKS - Made by Greg Weeks on Grooveshark

Hani burda bi dünya sayıp sövüyorum, içimi döküyorum ya. Beni mütemadiyen emo takılıyor sananlar varmış. Aslında ben oldukça sosyal ve çenesi düşük bi adamım. Ancak her insan gibi kendimi zayıf ve çaresiz hissettiğim anlar oluyo. İki hafta öncesine kadar bu zayıf hallerim pek baskındı, ancak yine de sosyaldim kendi çapımda. İnzivaya çekilmiştim, ama ben hep sosyaldim. Artık iyiyim. Bu demek değil ki eskiden olduğu gibi sıkıntılı postlar yazmıcam. Yine yazıcam çünkü yine canımı sıkacak şeyler ortaya çıkacak.

Tam diyorum, sular duruldu, dalga yok artık pek, sağdan soldan taş geliyor, su bulanıyor. Neyse ki eskisinden daha dirayetliyim. Güçlüyüm ben. Kırdırmam duvarlarımı öyle. İnziva çok iyi geldi bana bu anlamda. Daha sağlam malzemeyle ördüm duvarlarımı. Aşılmayacak cinsten değil tabi, ama yine de zorlanması lazım artık iznim dışında giriş yapılacaksa.

Yorgunluk hayatıma hüküm sürüyor aylardır. Az uyuyorum, çok hareket ediyorum, normal yiyorum, çok az uyuyorum, az sıvı tüketiyorum (istem dışı) ve zombi gibi dolanıyorum. Her gün "Bugün eve gidince erken uyucam." diyorum, ama gece saatime baktığımda 1-2 falan oluyo yine. Yatağa zıplıyorum, uyuyorum, sabah sürünerek çıkıyorum yataktan. Yüzümü yıkayıp kahvaltı sofrasına oturduktan bi 10 dk geçmesine kadar gözlerim kısık bakıyo ve acıyo. Gözlerim yanıyo aabi.

Gün içindeki performansımı da etkiliyo tabi bu durum. Tam kapasitemi kullanamıyorum ofiste. "Kullanılabilir kapasite" düşük oluyo hep. Bi çözüm üretmeliyim buna, yoksa hasta olcam.

Kriz ortamı var halihazırda. Bana herhangi bi sorumluluk verilmedi çözümle ilgili, ancak inisiyatif alıp kenarından köşesinden krizi anlamaya ve buna uygun çözüm üretmeye çalışıyorum dünden beri. Güzel olcak sanki.

Bugüne dek çok insan zekamla ilgili övgülerde bulundu durdu. Övgü diyorum, çünkü ben kendimi zeki biri olarak görmedim hiç. Farkındalığım yüksektir belki bi çok konuda, ama hızlı gözlem ile hızlı ve mantıklı karar dendiğinde eli ayağına dolaşan, panikleyen bi adamım. Son zamanlarda zekamın farkına varmaya başladım. Zeki biri olduğumu biliyorum en azından. Böbürlenmek değil bu, zira yemem gereken çok fırın ekmek olduğunun da farkındayım.

İnsanlara yakın vadeli planlarımdan ve isteklerimden bahsettiğimde "Sen en azından şunu şunu da yapmışsın, ama ben onu yapamadım daha, denk gelmedi işte bi türlü." tepkisini alıyorum. Ek olarak yaptıklarımın yanında hiç kaldığı şeyler yapan insanlar da tanıyorum. İmreniyorum çok fena ya. "Kıtibiyoz biri onca şeyi yapabiliyoken, başarabiliyoken, ben niye olduğum yerdeyim ki?" sorusunu sıklıkla soruyorum kendime son günlerde. Sıçrama zamanı yaklaşıyor sanırım. Ama sıçramak için hamle yapmaya da bi o kadar korkuyorum. Gözümde büyümesi değil, zorluğu da değil; gelen gideni aratır mı diye benim korkum. Her şeyiyle daha iyisini bulabilmek pek yaygın olmasa da önemli gördüğüm bazı kriterler açısından daha düzgün, daha ideal bi zemin sunan bi işletmede daha başarılı olacağıma inanıyorum ben.

Şimdilik sabretmeye çabalıyorum, çevremdeki daha iyi koşullara sahip olanları görmemeye, içinde bulunduğum şartları zorlayıp onların içinde mutlu olmaya falan.

Nereye kadar?

Salı, Mayıs 15, 2012

i wanna leave this country

Leave You Far Behind by Lunatic Calm on Grooveshark

Açık ilişki ne lan? "Ya içindesindir ilişkinin, ya da dışında." Grisi var mı bunun? "Bugün biraz ilişkide hissediyorum kendimi uhm uhm." Siktir ordan! :)

Kendimi sarıp sarmaladığım, zamanında beni koruyacağına inanarak taktığım zincirleri halka halka kırmaya başladım.

Ahlak anlayışımda değişiklikler var.

Güya daha genişim. "Hiçbi şey, hiç kimse s.kimde değil." diyorum mütemadiyen.

Aslında bi bakıma doğru. S.kimde değil büyük çoğunluk. Rahat rahat geziyorum tozuyorum, kafama göre tamamen. Bu durumu özetleyen harika bi söz var hatta: İpimle kuşağım, s.kimle t.şağım.

Ancak bazı anlar geliyor ki, "Neden?" diye soruyorum.

Neden ben?
Neden o?
Neden bu?
Neden böyle?

Halsizim bugün yine, enerjim çok düşük. Hiçbi şey yapasım yok. 15 gün sonra ilk defa bu kadar sıkıntılıyım bugün. Beynim patlasa da kurtulsam be. Yatsam uyusam da şöyle bi kaç ay uyanmasam hiç.

Gitsem de dönmesem uzuuun süre.

Özetle: Kimin ne mal olduğunu anlamak kadar keyifli pek bi şey yok dünyada :)

Öpürük bebeyims.

Pazartesi, Mayıs 07, 2012

kolikolik

Spirit Of The Night by Tesla Boy on Grooveshark

Her şey güzel gitmeye başladı yine. Mutlu hissediyorum son bir haftadır falan. Beraberinde korkuyu da getiriyor tabi "Kötü bi şey olacak demek ki fırtına öncesi dingin sessizliği yaşıyorum." diyorum. Dinginlik de yok aslında, tam aksine hareket çok. Ama güzel olanlar o kadar körleştirdi ki beni, aralarda bana batanlar varsa hissetmiyorum bile. Ve uzun aradan sonra mutluluğumun sebebi işim. Büyük umutlar besliyorum, güzel planlar yapıyorum. Harekete geçtikten sonra meyvelerini toplamaya başlayabilirsem doğru adımları attığıma emin olcam. Bakalım...

Alenen mutlu hissediyorum.

Yalnızlığı kafaya takmaya fırsatım yok gibi son günlerde. Theresa modundan da çıktım gibi bi şey, hani tek gecelik ilişkilere bile sıcak bakmaya başladım. Motor timsali milletin peşinden koşmaya niyetim yok tabi ki, ama karşıma çıkacak güzel fırsatları geri tepmeyi de bırakıyorum bundan böyle.

Salmaya başladım galiba, saldığımın farkında olmadan. Ve bu salmışlığın zararı olmayacağını düşünüyorum bi yandan. Hayatımın düzgün ilerlemesini engellemeyecek yani.

İnsanlara kendimden ve hissettiklerimden bahsetmeyi bi kenara bıraktım son günlerde. İnsanları dinliyorum çoğunlukla, ama karşılık da veriyorum. Eğleniyoruz genelde. Verimli ve keyifli sohbetler geçiyor.

Uyuştum sanırım ben. Acı hissetmiyorum, manevi anlamda.

Kafam kazan gibi, kalbim yerinden fırlayacakmış gibi, yorgunum, uykusuzum, ağrılarım var, ama aklım fikrim hala işte. Hatta bugün eve iş getirdim ve bunu büyük bi keyifle yapıyorum.

24 saat az geliyor bana. Olsaydı extradan bi kaç saat daha, 12 saat çalışırdım gıkımı çıkarmadan.

Merhaba işkoliklik!

Çarşamba, Mayıs 02, 2012

somewhere, somewhat, somehow, somebody, something ... nothing

Wish You Were Here by Floyd, Pink on Grooveshark

Mevzubahis önemli bi şey değil aslında. Başlığı dikkat çeksin diye koydum. Narsist miyim? Çoğu zaman öyleymişim gibiyim. Aslında kendimi sevemiyorum. Göbeğim kocaman oldu artık ki patron bile şişko demeye başladı bana. Ona alındığımdan değil, patronumu seviyorum, ama şişman olmayı kabullenemiyorum bi türlü zihnimde. Ama götüm ve göbeğim koca elamet kıyamet (Buralarda çok büyük anlamında çok kullanılır bu söz). Bu durumu değiştirmek istiyorum, ama sadece istiyorum. Hani kaltak perinin teki gelip ucu yaldızlı yıldızlı değneğini değdircek göbeğime ve liposuction etkisi yaratıp emicek bütün yağı. Hangi dünyada yaşıyorum ben ya, sahiden?

Çevreme baktığımda "taş gibi" adamlar var. Heykel olmadıklarına inanmak zor geliyo çoğu zaman hatta. İlk etapta feriştaha bağlayıp "Ağğğ, yapıştır beni duvara erkekim." ile başlayan fanteziler kuruyorum, ama sonra "Koca göbeğimi napsın ki?" diyorum. Tüm bunlar bir kaç saniyenin içinde olup bitiyo. Yürüyorum, geçiyorum.

Aylardır merak ettiğim adamla sonunda yüzyüze geldik iş sebebiyle. Eşşek kadar yüzüğü var parmağında, karısıyla çocuk yapmaya çalışıyolarmış falan. Çevrede gördüğü Türk kızlarına ağzının suyu aktı bi de. Profesyonelliği bi kenara bıraktım artık, adam imkansız. Ve benim ona dibim düşmekle kalmadı paramparça oldu. Nadiren rastladığım ve benim çoooook çok hoşuma giden bi özelliğe sahip: Boyu benden uzun. Bacakları benimkilerle aynı kalınlıkta ama uzun olduğundan gayet güzel görünüyo. Omuzlar kolları falan desen ohohoy, taş! Nolurdu sanki kapımı çalsa gelse girse otursa yatağın üstüne, bi şeyler içsek sohbet etsek, sonra alkolün ve loş ortamın da etkisiyle sıcak bastırsa, gözler kısılsa, hormonlar işlevlerini yerine getirse, bi kızılca kıyamet koparsak, yan odalardan şikayete gelseler ses yüzünden. Nolur sanki abi nooolur? Sonuçlarına razıyım ben, (here comes a stereotype Kezban - a bitch who hasn't died yet even though it's been many years since she came around, inside of me) yeter ki o bi kaç adım aşılsın. Gel gör ki adam gayet profesyonel. Sohbetlerde de kendi hayatından pek bahsetmiyo. Anca sorular soruyo. Adam hetero be yavrum, ne işi olur benim şişko götümle?

En fazla yapabileceğim anca sohbet edip kendimi sevdirmek - profesyonel düzlemde tabii. Nothing more.

Mobil yaşam güzelmiş aslında. Sürekli gezmek tozmak, farklı insanlarla tanışmak, çok güzel bi şeymiş aslında meğersem. Hem saçmalıkları düşünecek zamanı da olmuyo insanın. Tabii bu süreç konfor ciddi anlamda sağlanırsa ve iletişime geçilen insanlar düzgün olursa şu anki keyfi yaşatabilir bana. Denklemdeki herhangi bi değişken veya herhangi bi katsayı oynarsa sonuç daha büyük oynar. Ortalıktan kaybolmaya o kadar ihtiyacım var ki, göçebe hayatı istiyorum.

Yazmak istediğim çok şey var, ama yazamıyorum. Aklıma gelmediklerinden değil, yazmamam gerektiğinden. Çünkü sanırım istemediğim kişilere deşifre oldum. Daha fazla açık vermek istemiyorum. Laf başı geldiğinde açılmaktan korkmadığımı ifade ediyorum, ama eninde sonunda yaşadığım ülke Türkiye. Olmaması gereken durumlarla karşılaşmak istemiyorum. Bu da bu kadar, nothing more.