Pazartesi, Kasım 28, 2011

will.i.am? who.i.am?

"bu yaştan sonra senin neyine deyt eylemek a benim şapşalım?" diye sordum kendi kendime, bi kaç gün önce deyt eylediğim oğlanın evinden çıktıktan sonra. zaten annesi rahatsız yatıyo evde, bense o uslanmak bilmez yaramaz beynimde neler neler yazmış oynamıştım bu date olayına dair. sen bir yıl boyunca yazış et, sonra o 1 yılın sonunda yüzyüze gelmeye karar ver, o da ev ortamında gerçekleşsin. haliyle bi soğukluk, bi mesafe, bi "istemiyorum yaaa böyle değildi ama netteki görüntüüü" tripleri, ikimizde de. üstüne bi de uykusuzluğum eklendi tabi muhallebi gibi yığılıp kaldım olduğum yere. günün sonunda anca hafiften bi ten teması, o da gayet iki arkadaşın da arasında olabilecek türden.

koşa koşa bornova'ya geçtim bunun üstüne, bi arkadaşım ve sevgilisiyle buluşup laflamak için. aman yareppim bi ilgi bi ihtimam, moralim yerine geldi böyle. çok geçmeden diğer date'imden mesaj geldi "ben geldim, sen nerdesin?" diye. koşa koşa onun yanına gittim bu sefer. hemen otobüse atlayıp eve kaçtık. soba gürül gürül yanıyo böyle, kemiklerime kadar ısındım o soğukta. yemek yedik, bi şeyler dinledik, izledik, içtik derken gece yarısı oldu. bu insanoğluyla da 1 yılı aşkın zamandır yazışmakta olduğumuzdan ve kendisi sanal ortamdaki görüntüsünün aksine çok daha iyi olduğundan mıdır bilmem, yoksa sanal ortamdakine kıyasla daha çenebaz olduğundan mı, pek güzel kaynaştık kaynaşmasına, da, bi anda fazla fazla kaynaşıverdik sanki :) yani evet, ben de dünden razıydım, ama o kadar kısa sürmeyeydi bee :)

ertesi öğlen 11:30da tek başıma uyandım. hemen toparlanıp evden çıktım. o saatlerde buluşmak için sözleştiğimiz bi arkadaşımı aradım "nerdesin? ne zaman geliyosun?" diye sormak için. neyse, arkadaşım yerine onun daha bi gün önce tanıştığım sevgilisi ve onun ev arkadaşıyla buluştum bi hata kaza sonucu. sonra arkadaşım da geldi. geldi gelmesine de, şu malum ev arkadaşı daha bi dikkatimi çekti. çünkü önceden arkadaşımın fotoğraflarında "ayyyy, ciciiiii, güzeeeel" diye okşuyodum seviyodum böyle kendisini :) pişmiş aşa su katılmaz diyerek devam etmeye gayret gösterdim çünkü kendisi arkadaşımın bi arkadaşıyla deyt eylemekteymiş. neyse efendim, alsancağa geçilir, orda başka arkadaşlar dahil olur, iş konuşulur, içilir, sigara içilir soğukta titrerken, yemek yenir, içilir, yakın tarihte ayrılınan eski sevgilinin doğum gününe gidilir, orda kimseye bi şey çaktırmamak adına aptala yatılır, tanınan herkesle son derece içli dışlı muhabbetler edilir, ama akılda hala bir tek isim vardır, imkansız olan. imkansız insan "bak çalan şarkı sanki sana söyleniyor" der, sertab erener'den "tek başına" çalarken. "yok artık öyle bi şey yapmaz, öyle salak değildir" dedim geçiştirdim. ama gayet de gözlerini bana dike dike söylemiş şarkıyı. onun için üzgünüm, onun adına, eski sevgilim yani. yapabileceğim bi şey yok, çünkü birlikteliğimiz ikimize de yaramadı, bunu denedin ve gördük. sonra, benim hala zihnimden kazıyıp atamadığım şeyler var, birlikteliğimiz süresince ortaya çıkan, ki onları yok edemicem ben, yok sayamıcam, görmezden gelemicem, katlanamıcam. ayrılığımızın en büyük sebeplerinden biri buydu zaten.

herrr neyse, gece bizim için erken biter, koşa koşa eve kaçılır. şaraplar, rakılar, kahlualar uçuşmaktadır ortamda. youtube da bize eşlik etmektedir. bi ara imkansız insan ortamdan birine celallenip ortamı terk eder. kılımı bırak, komple hareket etmek istemekteyimdir ama hangi sıfatla? daha o gün tanışmışım zaten. "niyetimi ve duygularımı alenen belli etmek gibi bi aptallık olur bu" deyip daha bi güzel yerleştim oturduğum yere. neden sonra alkol tükenince uyuyacağım odaya geçtim ben de, imkansız'ın da uyuyacağı aynı odaya. laf lafı açtı derken bilmiyorum 2, bilmiyorum 3 saat sohbet ettik hep eskilerden. şimdiki zamandan kimse bahsetmedi, bahsetmek istemedi. ondan yana sebep neydi bilmiyorum ama benden yana ne olduğu gayet açık. bi bardak kahveyi paylaştık bu esnada ki onunla içtiğimden mi bilmiyorum, oldukça lezzetliydi o kahve. o tadı eve döndükten sonra bulamadım misal ben.

sonra uyumaya çalıştım, hiçbi atraksiyona girişmeden. ertesi gün onun kıpırtılarıyla uyandım, duştan çıkıp gelmiş üstünde havluyla. "hah dananın kuyruğu kopsa keşke ama yok yok kopmasın, bok olmasın hiçbi şey" dedim, battaniyeye gömdüm kafamı, olası posibıl bi ekspojırı görmemek adına, zira bu bana zarar verecekti ilerleyen zaman içinde. tuttum kendimi, tuttum, tuttum, tuttum. daha çok pipiyi tuttum ama sanki. çünkü uyandığımda gayet boktan bi ruh halindeydim. zaten öğlen olmuş.

bi baktım pantolonunu çekmiş, ama üstünde bi şey yok, üst vücudun malum bölgeleri çıkmış, ortaya, meydana, göz önüne. gözlerimi kaçırmaya çalıştım durdum ama her fırsatta izlemekten de çekinmedim. hatta bi ara oda içindeki hareketini engellemek için yakaladım da, sımsıkı tuttum, karnını çepeçevre sardı kollarım. sıcacıktı! yanlış bi temasa meyil vermemek için kendimi geri çektim hep çünkü en ufak bi yanlış temas bile ateşleyecekti beni.

neden sonra çıktık dışarı, kahvaltı ettik. beynimize glikoz ve oksijen gitmeye başlayınca daha usturuplu, daha hin, ve bi o kadar daha tehlikeli sataşmalara giriştik, nedendir bilinmez. iki gün boyunca oturup kalkıp birbirimize takıldık durduk zaten. yani evet, çoğunlukla ben ona takıldım ama o da az değil. benle flirt etmediği ortadaydı, tıpkı benim onla flirt ettiğimin ayan beyan açık olması gibi. her ne kadar arkadaşım "korkma, seni farketmemişlerdir" dese de bence imkansız insan gayet farkındaydı, zira arkadaşım gibi saf değil o, şeytanın teki!

kahve falına baktım imkansızın, her nasılsa ben bile girmişim falına, ama tabi açık açık söylemedim. "senin ona zarar vermenden korkup kaçıyo biri" dedim. muhtemelen flört ettiği kişiyi düşünmüştür ben böyle söyleyince, ama benim gözümde benden başkası olamazdı o.

sonra o kalktı gitti evine, arkadaşımın sevgilisinin falından sonra biz de kalktık, evime dönmek üzere trene bindim ve huzurla beraber huzursuzluk yayıldı içime. "akşam yazıcam bunları lan, kezbancım da yorum yazacak bak gör" dedim kendi kendime, ki bu cümleyi kurarkenki niyetim bu postu biraz daha eğlenceli yazabilmekti ama zaten yeterince uzun olduğundan kelime oyunlarıyla daha da uzatmayayım dedim.

yazdım, geçtim.

geçemedim

2 yorum:

kezbanca dedi ki...

yine bir evladımızın yüreği ateşler bacalar misali pril fabrikasına on basmış ta haberimiz yok :( bi kerem kıçında havluyla dolaşan arkadaşımızın adresini istiyorum ehehe şaka tabi:) ama şunu diyebilirim ki o havluyu yere komamalıydın oğul :( o havlu o kıçtan düşecekti..zekana ve deytlerine hayran kaldım..seni öpeorrrr

Günlük Ayracı dedi ki...

o havlu o çıkık popodan düşseydi banyo deliğindeki istenmeyen kıl yumağı misali şeyler olacaktı ama :(
(iç ses: uza yavrum günlük, uzaklaş böbeyim, koşa koşa kaç git bu diyarlardan, o kalpte sana yer yok tatlişkom, siktir git panpişim.)