Cuma, Aralık 30, 2011

Peki


Seni arayıp ağzıma gelen küfrü sıralamak istiyorum, içimin cayır cayır yanacağını bile bile. Hani arkadaş olarak görüyosun ya beni, bu gerçek öyle acıtıyo ki canımı, bilemezsin. Biz hangi ara böyle arkadaş olduk? Ben sana eski sevgililerimin yeni olduğu zamanlarda onları anlatırken mi, yoksa "Geçende biriyle seviştim uu beybi..." derken mi?

Yoo hayır, istemediğin için böyle takılıp kalmış değilim. Boşluktayım, en az senin kadar. Bu boşluğun işle, arkadaşla, seksle, kahkahayla, yemekle, hobiyle, gezmeyle, kültürle veya siyasetle dolmayacağını ikimiz de gayet iyi biliyoruz. Boşluk kavramını ortadan kaldırmak için ihtiyacımız olanın esresi, ötresi, ötesi, berisi, şekli, şemali, geçmişi, geleceği belli.

Hani "Birileri hayatıma girse de sağa sola bakınmaktan kendimi alıkoyamıyorum." dedim ya, hani "Yetmiyo bi noktada, illa başka bi tene merak duyuyorum." dedim ya. Sen de "Aman canım onu hepimiz yapıyoruz, insan olmanın doğasında var belki." dedin ya, işte sen benim olsan, beni senin yapsan kimseye dönüp bakmam ben.

Sen benim boşluğumsun. Boşluğumu doldurabilecek olansın. İşim yok evet, yakında olacak. Evim yok evet, yakında o da olacak. Gündelik sorunlar var evet, hep var olacaklar. Ama sen olmadıkça bu boşluk hiç geçmeyecek. Ne sen benim rebound'umsun, ne de ben senin rebound'unum. Sadece 27 ay önce öldürdüğünü sandığım çocuk yine canlandı, bu sefer güçlü, kuvvetli, yakışıklı bi delikanlı olarak.

Keşke bana arkadaş gözüyle bakmıyor olsaydın. Keşke şu an bunları yazmak yerine daha büyük bi şevkle İstanbul'da iş arıyor olsaydım (Evet şu anda da İstanbul'da iş arıyorum, ama sen hayatımda olsaydın daha farklı olurdu.).

Eğer bana karşı hislerin benim sana beslediklerimin cinsinden olsaydı, içten inanıyorum ki çok mutlu olacaktık. İsteklerimiz, beklentilerimiz, hayallerimiz yeterli oranda uyumlu. Siyasi görüşlerimiz taban tabana zıt belki, kimin umrunda? Hayat siyasetten ibaret değil sonuçta. En kötü çatır çatır kavga eder, yarım saat sonra öpüşür barışırdık. Sen fantastik kurgu delisisin, bense psikolojik-gerilim takipçisiyim, varsın birbirimizin sevdikleriyle ilgili esprileri anlamayalım, ne çıkar? Öğretiriz, öğreniriz. Hani birbirimize yara bandı değiliz tabi ki, ama birbirimizin arkasını da çekip çevirebilirdik belki. Yeterince romantiğiz, yeterince sulugözüz, yeterince sevgi yumağıyız. Mutlu olabilirdik lan.

Deneyelim istemedim hiçbi zaman, daha önce de dile getirdiğim gibi. Deneme-yamulma-yorulma yaşlarını çoktan geçtik ikimiz de. Ama hani düşününce, birbirimize karşı hislerimizi bi kenara bırakırsak, ikimizin birlikteliğini imkansız kılan ne olabilir ki?

Git şimdi. Hani bunca şeyi yazdım, açıkladım, surlarımı kendi ellerimle yok edip içerdeki gizi gözlerinin önüne serdim ya, hani beni ilginç kılacak pek bi şey kalmadı ya gözünde, git. Keşfedeceğin bi şey kalmadığını san, kaç ve git. Keşfedebileceklerinin farkında olmadan, onlara dair en ufak bir fikrin ve hayalin bile olmadan.

Şimdi sen yoksun ya, sen beni istemiyosun ya, kapattım kendimi geri kalan herkese de. Olmasın kimse, kaç yazar? En fazla bi kaç sene daha yalnız kalırım. Veya bi on yıl daha.

Dipnot: Pazar gecesi dökülen gözyaşları boşluğun değil, olmayacağının getirisiydi.

3 yorum:

O Gay; Ben de... dedi ki...

:// duyguların yazıya dökülmesi ancak b kadar güzel olabilirdi

Günlük Ayracı dedi ki...

@O Gay; Ben de:
Nereye kadar? Bakalım. :)

Adsız dedi ki...

ama bu kadar da dağılmaz ve okuyanları da dağıtmaz insan! ama ya ayıp yani :'( bu kadar hüznün üstüne tek söyleyebileceğim:
seni anlıyorum!